1985'e kadar bu memlekette türban nedir deseniz bilecek bir allah'ın kulu çıkmazdı.adı başörtüsüydü ve "annelerimizin, ninelerimizin" taktığına da,üniversitelerde o ana kadar hiçbir sorunla karşılaşmadan başlarını örten kızların taktığına da başörtüsü deniyordu.ne zaman ki,netekim paşa kenan evren, üniversitelerde başörtüsü yasağı getirmek istedi.o zaman dönemin yök başkanı ihsan doğramacı, hintlilerin taktığı, sadece saçları ve kulakları örtüp, boynu açıkta bırakan bir baş örtme biçimi icad etti ve adına da türban dedi. türban takanlar üniversiteye rahatlıkla girebiliyorlardı bu durumda. türbanın ne olduğunu yaşı elvermeyen ve sözlükte de atan tutan bugünkü bebelerin bilmemesini normal karşılıyorum. normal karşılıyorum da,insan bi merak etmez mi be yavrucum. kimin goygoyuna geliyoruz diye. neyse, konumuza dönelim. sosyal bilimin alanı olan kavramları eğip bükmekte, orijininden saptırmakta mahir odaklar, bunu da anlam yörüngesinden saptırdı geçen yıllar içinde. nasıl ki islam ve şeriat diye birbirinin aynı olan kavramları farklılaştırdıkları gibi. islam diyince, ister namaz kılarsın, ister kılmazsın, ister oruç tutarsın ister tutmazsın, allah'ın çok karışamadığı, insanın "kalbinin temiz olması"na kadar indirgenen bir sistem;şeriat diyince de kafa kesen,kol kopartan, zina yaptın mı gel seni recmedeceğim diyen öcülerden öcü bir sistem. maalesef bunu zihinlere öyle kazıdılar ki,içinden bir türlü çıkamadığımız ve memleketin enerjisini boşyere sarfettiğimiz kısır tartışmalarla birbirimizi yiyor, duruyoruz. benzer ikilemi başörtüsü-türban kavramlarında da yaptılar, yapıyorlar. başörtüsü diyince "geleneksel" oluyor, analarımızın, nenelerimizn taktığı gibi çene altından bağlanıyormuş. türban ise onun dışındaki her şey. ulan adamı delirtmeyin. ikisi de başörtüsüdür.
meselenin can alıcı sorusu ise şu:acaba kızlarımız, bugün cuma, önümüzdeki pazartesi mesela, başlarını ertuğrul özkök'ün dediği gibi analarımızın taktığı şekilde, çenelerinin altından bağlayarak üniversite kapısına dayansa, laikliği kendinden menkul rektörlerimiz ne yapar? ertuğrul özkök buna ne der?