toplumun sosyoekonomik olarak en alt sınıfında bulunanlardan meydana gelen çoğunlukla eğitimsiz kişilerdir.
eğitimsiz bırakılmış olmaları onların suçu olmayabilir.
76 milyon insanın olduğu bir ülkede 2-3 şehire nüfusun üçte ikisini yığarsan, bu görüntülere de alışacaksın.
adamlar istanbul'da resmen karın tokluğuna yaşamaktalar. ama yine de bırakıp gitmiyorlar.
sosyolojik açıdan uzun uzun araştırılması ve incelenmesi gereken bir mevzudur.
yürüyüş yaparken yanlışlıkla florya sahilindeki ücretsiz plajın yanından geçmiştim. sezon yeni açılmıştı sanırım. köşeyi dönmemle bu magandaların yüzlercesiyle karşılaşmam bir oldu.
o kadar güzel bir sahil, o kadar güzel bir deniz fakat insanlar en gencinden en yaşlısına magandavari.
bu sahil fransa'da olsa millet havlusunu serip gayet medeni şekilde ailesi ile zaman geçirir. 1-2 saat sonra da evine gider.
öyle sabah gün doğumundan gece yarısına kadar kalmaz.
bizimkiler ise o yemyeşil çimenliklerin üzerine ayaklarında tuvalet terlikleri,ortalığı dumana ve kokuya boğan mangalı, envai çeşit poşetler, ağaçlara asılmış ıvır zıvırı, çocuğunun altını değiştiren ve boklu bezini yanına koyan kadınları, arabasından müzik sesini 2 mahalle öteden duyulacak şekilde açmış dayıları, avaz avaz bağırarak konuşan gençleri, sigarasını içip çimenlikte söndüren ihtiyarları ile tam bir mezbele olmuş.
nüfus o kadar fazla ki istanbul'da özellikle en küçük bedava sahil parçası veya yeşillik (tem otoyolunun yanındaki de olabilir) piknik alanına dönüştürülüyor.
bir de galiba milletimiz aç. normalde hiç et yemiyor olmalılar ki piknik deyince ailesiyle açık havada sohbet muhabbet ve bir iki lokma lezzet değil de açık havada bol dumanlı ve kokulu mangal, çayırlarda osura osura uyumak ve çimenlerde çekirdek çıtlamak olarak anlıyorlar dinlenmeyi.
plajda da bu böyle, sahilde de bu böyle, ormanda da bu böyle.