bence en büyük hatası, batılılaşmayı geniş bir halk tabanına da yaymaya çalışmasıdır.
atatürk konusu açıldığında en çok tartışılan meselelerden birisi de şapka kanunudur mesela. sebep? bazı kemalistler bunu şu şekilde açıklar "aslında fes de ilk geldiğinde gavur icadıdır diyerek reddedilmişti, şapkaya da karşı çıktı cahil kitleler." ama bunu söylerken atatürkün neden şapkaya, kılığa, kıyafete bu kadar önem verdiğini açıklamaya tenezzül etmezler pek. "modernizmin gerekliliği" deyip geçerler.
peki gerçekten modernizmin bir olmazsa olmazı mıdır giyim? elbette hayır. bizde kıyafetin, modernliğin belirtilerinden biri sayılması mevzusu, atatürkün bu şekilci yaklaşımından güç kazanmıştır biraz. çünkü ittihat terakkiden itibaren bir kısım osmanlı aydını, giyim şeklini modern görünmenin bir şartı olarak algıladılar. bunda haklı sebepleri de vardı. bu insanlar, osmanlı toplumu içerisinde en çok avrupa görmüş insanlardılar. ve orada şunu fark ettiler; türkler avrupada oldukça geri kalmış bir toplum olarak görülüyordu. bu yüzden de geleneksel türk-müslüman kıyafetleri, geri kalmışlığın bir sembolü olarak görülüyordu. batılıların bu kıyafetlere dair bu algılarını yıkmak zordu. ancak türkleri batılılar gibi giydirirsek, o zaman gerçek bir avrupalı gibi görünebiliriz diye düşündü devrin ileri gelenleri. atatürk meşhur kastamonu mitinginde şapkayı tanıtırken, cüppeli ve fesli bir vatandaşı işaret edip onun kıyafetini "rezalet" olarak tanımlamıştı.
atatürkü bu şekilde düşünmeye iten sebepler vardı elbet. bize genelde türkiyenin kuruluşu anlatılır ama ülke kurulduktan sonraki sancılı süreç pek anlatılmaz. sanki bir anda huzura erilmişti gibi bir algı yaratılır. gerçek öyle değildi elbette. genç cumhuriyetin en büyük sorunu 1. dünya savaşının hiç bir sorunu çözmemiş olması ve avrupada ve asyada ekspansiyonist hedefler güden rejimlerin kurulmaya başlamasıydı. b,r taraftan sovyet rusya, diğer taraftan italya başımızı fazlasıyla ağrıtıyordu o dönemde. ve türkiye, ilk kurulduğu dönemden itibaren osmanlının o son dönemdeki yalnızlığını adeta devralmıştı. işte atatürk bu dönemde çok akıllıca bir dış politika izledi. "yurtta sulh, cihanda sulh" lafı öylesine söylenmiş bir söz değildir. atatürk, genç ülkenin yeni bir cihan harbini kaldıramayacağını biliyordu. bu yüzden bir yandan güçlü dostlar edinmek, diğer yandan da güçlü düşmanlar edinmekten kaçınmak ülkenin varlığı için elzemdi. dikkat ederseniz, o dönemde türkiye balkant antantı, sadabad paktı gibi önemli dostluk anlaşmaları imzalamıştı çevre ülkelerle.
şimdi bunu neden anlattım? şunun için: atatürkün kıyafete ve halkın batılılaşmasına bu kadar önem vermesinin bir sebebi de budur. osmanlı, 19 yy boyunca kendisini avrupalı devletlere kabul ettirebilmek için uğraştı. paris anlaşmasıyla da bunu kısmen başardı. bu basit bir batı hayranlığıyla açıklanamaz. çünkü devlet aklı, taa o dönemlerde bile batının desteğini almadan devletinin ayakta kalamayacağını anlamıştı. ancak bağımsızlık da topyekün terk edilemezdi. bu durumda acilen bir şeyler yapmak gerekiyordu ve atatürk döneminde de bu anlayış değişmedi.
ama işte o dönemin şartlarında mantıklıymış gibi görünen bu karar, türkiyenin bugün bile devam eden bazı büyük sorunlarına yol açtı. atatürk döneminde başlatılan ve inönü döneminde sürdürülen bu politika gereği, halk ciddi bir baskıya maruz kaldı. halkın yaşam şekli devlet eliyle değiştirilmek isteniyordu. bunun ne kadar zor bir iş olduğu da, halk açısından ne kadar utanç verici bir şey olduğu da önemsenmedi. tek parti rejimine duyulan öfke ve islamcı cephedeki yozlaşma ve radikalleşme de yine bu dönemde filizlendi. tek parti döneminde bununla baş etmek kolaydı, ancak demokrasiye geçildiği vakit (çok partili dönem) chpnin geniş halk kitleleri tarafından o kadar da sevilmediği ortaya çıkacaktı.
bence bir liderin yapmaması gereken hatalardan birisidir bu. hele ki atatürk gibi bir liderin. çünkü insanlar hayat tarzlarına müdahale edildiğinde buna mutlaka tepki gösterirler. bu tepkileri bastırmak için izleyeceğiniz yol da o ülkenin gelecekteki kaderini tayin eder. bugünkü siyasal düzenimize baktığımızda da o dönemde yapılan bu hatanın bedelini ödediğimizi düşünüyorum ben şahsen. memleketteki atatürk nefretinin de en çok bundan kaynaklandığını düşünüyorum.
bunun haricinde bazı argümanlara da değinmeden edemeyeceğim.
cumhuriyeti ilan etmemeliydi, kendi saltanatını kurmalıydı diyenler olmuş. tabi onlar kinaye yapmışlar galiba ama yine de ciddi şekilde bunun imkanı sorgulanıyor zaman zaman. bence öyle bir şey mümkün olamazdı. bunun bir sebebi, atatürkün siyasi fikirleriydi. atatürk batının bizden ne kadar ileride olduğunu pek çok defa deneyimlemiş bir askerdi her şeyden önce. ve eğitimli bir insandı. monarşinin hızla güç kaybettiğini görüyordu. ulus devlet denilen şeyin bütün dünyada bir fırtına gibi estiğini biliyordu. atatürk anadoluya çıktığında, olur da bağımsızlık savaşı kazanılırsa, ülkenin önündeki seçenek eskisi gibi bir meşrutiyet rejimi olarak görülüyordu. yoksa katı monarşi tipindeki saltanat rejimi, 2. abdülhamidle birlikte yıkılmıştı zaten. atatürkün çevresindekileri şaşırtan ve yer yer kızdıran kararı, cumhuriyeti ilan etmesi oldu. çünkü bu, osmanlı hanedanının meşruiyetinin artık hükümsüz
olduğu anlamına geliyordu.
atatürk kendisini padişah ilan edemezdi. böyle bir şey, tarihin akışına da türklerin siyasi geleneğine de aykırı olurdu. atatürk "kutlu" kandan gelmiyordu. asırlardır bu toprakları yöneten osmanlı hanedanını indirip, hadi biraz da ben padişah olayım denilemezdi. koskoca timur bile bu kutlu kan meselesi yüzünden bir yandan kendisini "emir" ilan edip diğer taraftan da kendi soyunu cengiz hana dayandırmaya çalışmış. bunu da göz önüne alırsanız, atatürk'ün saltanat ilan etmesinin ne kadar büyük ve gereksiz sıkıntılara yol açacağı ortadadır.
öte yandan böyle bir şeye gerek de yoktu çünkü atatürk kurduğu rejimde ülkeyi adeta bir tek adam gibi yönetti. zaten dönemin şartları gereği başka türlü olması da beklenemezdi.
sosyalizm falan diyenler olmuş. atatürk asla bir sosyalist değildi ki sosyalist rejim kursun. türkiyedeki bazı sol gruplar bayılırlar atatürkün devletçilik politikasından bahsetmeye falan ama bunlar atatürkün sosyalizme sıcak bakmasıyla ilgili şeyler değildi. büyük buhran yaşandığında bundan etkilenmeyen az sayıdaki ülkelerden birisi sovyetlerdi. ayrıca atatürk, ülkede batıdaki gibi şahsi teşebbüse dayalı bir ekonomi politikası yürütmenin mümkün olamayacağını biliyordu. öte yandan liberal ekonomi demek, aynı zamanda da ülke çıkarlarının birincil öncelik olmaktan çıkıp, şirketlerin karının maksimize edilmesini öngörüyordu. halbuki bu yeni kurulmuş ülke için birincil öncelik, devletin ekonomik bağımsızlığını kazanması, ekonominin bir an önce gelişmesi ve dışa bağımlılığın azaltılmasıydı. bu sebeplerden ötürü sovyet modelinden etkilenerek 5 yıllık kalkınma planları oluşturuldu, devletçilik ilkesi benimsendi. bunu da sadece biz yapmadık zaten. büyük buhrandan sonra liberal fikirler zaten batıdada ağır darbe almışlardı çoktan.