çok sevdiğiniz biri ile son kez görüşeceğinizi düşünün... Bu görüşmeden sonra, bir daha ona ulaşamayacaksınız. Ayrılık vakti gelmiş olan bir sevgilidir belki, belki de araya mesafelerin gireceği bir dost. Bu son konuşmaya özenle hazırlanırsınız, neler konuşacağınızı planlarsınız, görüşürsünüz ve elveda... o buruk his tüm benliğinizi sarmıştır. inanamazsınız önce; "Ne yani, artık onu göremeyecek miyim?" dersiniz. Zaman geçecektir ve onsuzluğa alışacaksınız elbette. Hatıraları ile zihninizde belirir bazen, özlem hissi ile birlikte. Ama ulaşamazsınız ona; çünkü onun ayrı bir yaşamı vardır artık (sizi içine alamayacağı).
Eylembilim'i okumaya başlamak, okumak ve onu bitirmek bana bu hissi vermişti. Canım Oğuz Atay'ın başka kitabı olmadığını ve olamayacağını kabullenmekte güçlük çekilir önce. Bu fikir kabullenilince, sevilen şarkıyı tekrar tekrar dinlemek gibi, zaman zaman tekrar tekrar okursunuz tüm kitaplarını. Bir Turgut Özben, bir Hikmet Benol ile tekrar karşılaşmak adına...
Yeni kitaplarına "merhaba" demeye elveda canım Oğuz Atay...
Beğendiğim bölümlerden birkaç cümle de paylaşmak isterim:
-"ilk gençliğimde kendimi çekici bir erkek sanırdım, ama bu sanımı benimle paylaşacak bir kadın çıkmadığı için, bir süre ortalıkta mahzun ve kalbi kırılmış olarak dolaşmayı denedim. Sonradan karım olan genç kızın, hangi özelliğimi (çekicilik, kalp kırıklığı ve hüzün) beğendiğini hiçbir zaman kesinlikle bilemedim."
-"Yaşayışını tasarruf üzerine kurmuştur: Kelimelerini bile israftan çekinir."
-"Herkes hakkında kötü şeyler düşünüyordum, fakat o zamanlar her şeyin farkında değildim."
-"... O zaman nedense aklıma gelmemişti, bu aklıma zamanında gelmeyen şeyler yüzünden çok kaybım oldu."
-"... demek mesele bu kadar kolaydı. Boşuna geçirdiğim yıllara acıdım birden."
Ve daha nice nice güzel bölümler... Kitabın son bölümünde bir dostu tarafından Oğuz Atay ve vefatına değinilmiş birkaç sayfa. Tam da son kitabın sonuna uygun bir biçimde...