üniversite 1. sınıftayım. yanıma bir kız oturdu. masanın üzerine de masumiyet müzesi'ni koydu. Derste bir ara kitabı elime aldim ve 1. bölümü okumaya başladım: "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, he şey de bambaşka gelişebilir miydi?" diye başlıyordu kitap. Ben bu başlangıcı o denli beğenmiştim ki hemen bir kağıda yazdım. Sonra da bu yazıyı tam 4 yıl cüzdanımda sakladım. Evet arkadaşlar tam 4 yıl. Üniversite son sınıfta ben bu kitabı aldım ve okumaya başladım. Okudukça daha da çok bağlandım kitaba. Kitabın pek çok yerinde kendimi bulmuştum çünkü. Füsun ile kendimi özdeşleştirmiştim sanırım. Annemin adının nesibe oluşu ve kitabı okuduğum günlerde 40 yaşında bir erkek arkadaşımın olması da bu bütünleşmeyi arttıran etmenlerdi sanırım.
Eşyalara anlam yükleme ve "biriktirici" kimliğine bürünmem bu kitabı okuduktan sonra oldu. erkek arkadaşımın almış olduğu çikolata kaplarına, sakızlara filan tarih atıp saklamaya başladım. Sonra yaz tatili geldi ben mezun oldum ve o şehirden gittim. Bir aşk defteri de böylece kapanmış oldu. Çikolata kapları filan hala durur. Garanti olsun diye fotoğraflarını da çekmişim bunu da birkaç ay önce eski fotoğraflara bakarken fark ettim. O erkek arkadaşıma bu kitaptan bir tane daha alıp hediye etmiştim. aylar sonra arayıp, her cümlede beni hatırladığını filan söylemişti. Sonra ben birine vuruldum. Sağlam da bir darbe yedim de orası ayrı. Ona da bu kitaptan hediye etmiştim. Entrymi okuyan diyebilir "bu ne lan herkese aynı hediye..." yok öyle değil işte. Hislerimi ve çaresizliğimi ve takıntılarımı ve saplantılı aşkımı en iyi ifade edecek kitabın bu olduğuna inanmıştım. Okudu mu bilmiyorum.
Dün kitabı elime aldım ve altını çizmiş olduğum yerleri tekrardan okudum. Sonunda yine ağladım. Belki Füsun ve Kemal'in durumuna, belki de Kemal gibi saplantılı bir aşka sahip olduğum için kendime... Entrymin sonunda şunu da belirtmek istiyorum ki; kendimi hem Kemal hem de Füsun ile özdeşleştirmişim ve bu kitap benim için bu yüzden bu kadar anlamlı...