himmet hülür

entry12 galeri
    4.
  1. görüşlerini ve yorumlarını merakla öğrenmek istediğim hocamdır. derslerini alan öğrenciler kadar almayanların da izlediği hocadır. k. marx, m. weber, frankfurt okulu ve postyapısalcı düşünürler özellikle m. foucault konusundaki dersleri efsaneleşmiştir. gerek derslerdeki gerekse ders dışındaki tutumuyla akademiye bambaşka bir quality ve aura kattığı bilinmektedir. himmet hocanın, weber’in protestanlık ve kapitalizm arasında kurduğu bağlantıyı, sosyolojinin merkezine yerleştirdiği ve daha da ileri taşıdığı görülmektedir. onun sekülerleşmeyi tartışma ve yorumlaması egemen yaklaşımlardan farklıdır. mesela çağımızda inançsızlığın ve nihilizmin dinin zayıflamasının bir sonucu olmadığını, dinin kendi içinden ortaya çıktığını ileri sürmektedir.

    himmet hocanın derslerinin dışında çeşitli yayınlarında bu görüşlerini yazdığını da görmekteyiz; örneğin başka bir hocayla birlikte yazdıkları ve din sosyolojisi alanına çığı açan bir katkısı olan “sosyo-politik tutumlar ve din: konya araştırması” adlı kitapta (s. 96-97) şunlar ifade edilmektedir: “ancak aile yaşamı da gerek teknik nesneler, gerekse bunlara koşut gelişen bir bilinçle şekillenmesi nedeniyle ekonomik işletmelerden daha çok kutsanmış değildir. dayanıklı tüketim malları, gündelik aile tüketiminin ince muhasebesi, evin iç mekanının informal ilişkilerin işlevselliğine uygun düzenlenmesi, bilimsel çocuk bakımının ve her yaşa uygun yiyecek ve perhizlerin öneminin artması, çiçeklerin güneş ve su ihtiyacının bilimsel kılavuzlarla izlenmesi gibi çoğu ev alanlarında, ölçülebilir, planlanabilir, bozulup yapılabilir olanın, “dünyada olup bitenler”in yani kamusal alanda baskın olan anlamların dışında bir anlam kaynağı ile karşılaşmayız. kamusal ve özel alanın aynı anlamlar temelinde buluşması özellikle kitle iletişim araçlarının ev içerisinde ritüel bir etkinlik kazanmasıyla pekişmektedir. kısaca, eve bir kutsiyet atfeden ve kutsallığı orada mevzilendiren yaklaşım, evin rasyonelleşmiş yaşama bir hazırlık alanı olduğunu gerektiği kadar dikkate almamaktadır.”

    aynı kitapta (103-105) sekülerleşmenin bir dayatma değil, “çağdaşlaşma sürecinin doğal bir uzantısı” olduğu çok çarpıcı bir biçimde açıklanmaktadır. “dinsel ideoloji, tarih, bugün ve gelecekle ilgili bir yeniden inşa etkinliğinin parçasıdır. bu anlamda dini dava herhangi bir dünyevi davadan ayrı bir özsellikten yoksundur. dinsel referans kaynakları belirli bir iktidar talebini karşılayacak bir meta imgesi üretmek üzere yeniden yorumlamaya tabi tutulmakta, gerçekte bu yeni yorumlar asıl kaynak yerine geçmekte ve farklılaşmalar bu doğrultuda ortaya çıkmaktadır. aslında bütün sorun, temel kaynağın ne olduğunda, temel kaynağa hangi yorumla ulaşılacağı sorununda düğümlenmektedir. diğer taraftan kaynağın ne olduğu sorunu, ona hangi yorumla ulaşılacağı sorunundan bağımsız değildir. başka bir ifadeyle kaynağa hangi yorumla ulaşılacağı kaynağın ne olduğunu da belirlemektedir. temel kaynağın veya metnin farklı okunmaları arasındaki ayrımlar yalnızca temel kaynağa gelenekler aracılığıyla ulaşma ile bu geleneklerin tarihselliği iddia edilerek onun saf bir dini akıl yoluyla anlaşılabileceği ve yaşanabileceği konumları arasında değildir. her bir gelenekçi ve akılcı yaklaşımın da diğerleriyle neredeyse ortak bir dil kullanmasından doğan bir ayrımdır. farklılaşma ve çoğaltılma kendi başına bir dünyevileştirme işlevi görmektedir. bu durum geleneksel toplumda farklı mezheplerin ve geleneklerin yarattığı görececi etkiden çok daha büyüktür. çünkü bu kez ortak algılama oldukça zayıflamış, birbirleriyle aynı dili kullanmadığını görebileceğimiz konumların sayısı çokça artmıştır. üstelik bu kullanımlar enformasyon akışı sürecinin sürekli çoğalan olanaklarıyla düzenlenmektedir. bu kez kaynağın enformasyon akışı içindeki gösterim mekanı kaynağın ne olduğundan daha fazla önemli hale gelmiştir. dini inanç ve pratiklerin çoğalması o düzeye varıyor ki artık dinin neyi istediği daha az kesinlikle, daha çok dil oyunları ve şemalarına başvurularak sergilenebiliyor. daha da önemlisi, kaynağa olan inanç ortak olduğu halde kaynağın ne dediği üzerinde bir fikir birliği hemen hemen olanaksızlaşıyor. bu açıdan düşündüğümüzde inançlar ve ibadetler de kitle iletişim süreçlerinde diğer mesajların girdiği süreçlere girerek alıcıya ulaşmakta, alıcılar da diğer mesajlara gösterdikleri/göstermedikleri tepkilerle bunlara muhatap olmaktadır. kitlesel çoğaltım gereği fikir birliği hep fikir ayrımlarının altyapısını oluşturmaktadır. zaten her ayrım ya da birlik yalnızca birbiriyle iletişimsel bir süreklilik kadar süreksizlikler de içeren dijitalleşmiş anların hücresel olarak doldurulmasıdır. enformasyon düzeneği sürekli doldurulup boşaltılan “hakikat” imajlarıyla biçimlenmekte, “kutsal”ı sözel ve/veya görsel bir veri olarak yeniden üretmektedir. dijital göstergeler enformasyon mekanlarındaki kendi sirkülasyonlarının dışında bir “olgu”yu temsil etmekten uzaklaşmakta, enformatik gerçekliğin yapısı dini sürekli olarak geleneksel toplumun onda hem bulduğu hem de ona atfettiği “dokunulmaz” ruhundan sıyırmaktadır. bu anlamda hakikatin veya kutsalın çoklaşması, öznelciliğin önü alınamaz yükselişi nedeniyle özsel bakış açılarının önem kazanmasıyla, kuramsal konumların hakiki farklılıkların ifadesi olarak çoklaşmasının değil sürekli üretim ve tüketim mekanizmasının bir boyutu olarak ortaya çıkmaktadır.”
    5 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük