sanatsal değeri olan fotoğrafa bakmaktan alıkoyamam kendimi. anlık bir durumu ölümsüz kılan belge oluverir fotoğraf ta ki silinene kadar.
seni sevmemin sebeplerinden biriydi elbet. yüzünün sanatsal değer taşıdığı aşikar. ben seni -bende var mı bilmem ama- sanatçı ruhumla sevdim.
tipsiz olduğunu iddia eder durursun. ben sadece gülüyorum buna. biraz da kızıyorum. çünkü kendinin farkında değilsin. karanlığı içinde boğan sol yanağındaki gamzen hortum gibi beni de içine çekip boşlukta döndürecek gibi. alnının genişliği avuçlarım oraya rahat yerleşsin diyedir. aşağı doğru genişleyen burun kanatların nefesini benimle paylaşabil diyedir. gözlerinin renkliliği bana canlılık versin diyedir. gülüşün göğe bakma durağıdır. çünkü orda bütün güzellikler görülür. uzanışın yanında rahat olmam içindir. yanına kıvrılıp küçülmek isterdim.
hanımeli kokusunu çok severim. kaldırımda yürürken bu kokuyu aldığımda gözlerim hanımeliyi arar ve dibinden dibinden giderim. bittiğinde yol boyunca bana eşlik etmesini istediğim için koparırım kimseye aldırış etmeden. boynuna baktıkça bu his uyanıyor bende. dibinden aayrılmazdım. dudaklarından omzuna kadar olan yol en sevdiğim yol olurdu. dinlenirdim serinlerdim orda.
tek bir boyut eksikti. üç boyutlu değil iki boyutlu olması dokunuşundan mahrum bırakıyordu beni. ama ben boyutsuz sevdim. yalnızca bir fotoğraftı uğrunda ısrarcı olduğumuz hatta tartıştığımızdı.
yetmiyordu ama yettiriyordum. gecemin aydınlığı gamzende hapsolan karanlıkta saklıydı. sana baktıkça yanaklarımda oluşan şeyi tarif edemem. sanki ağzım seninle doluyordu ve yemek için beynime sinyal çoktan gitmişti.