Ölesiye yalnız olmak diye bir gerçek var. arkadaşım diye itiş kalkış içerinde bankata. sanki Dünyayı yörüngesinden çıkarmışlar gibi neşe içerisinde bir birlerine bakıp büyüklerin, yani onlara göre çok büyüklerin uslubuyla bir yandan sigara içip öte yandan kavga eder gibi konuşuyorlardı. Bildiğiniz çocuk parkında hayatı kurtarma denemeleri yapıyorlardı.. Gençlik ne güzel şey dedim içimden. Tabi her zamanki gibi gözümü kimsenin bilmediği bir noktaya odaklayıp. Hayatımla alakalı hiç bir zaman gerçekleşmeyecek hayaller kurarak, sigarayla kavga ediyordum. Ortam sessizleşince gençlerden bir tanesi sigarasından derin bir nefes alıp annesinin ne kadar hasta olduğundan bahsetti. 'Kanser abi', kanser yani ne yapayım ben bilmiyorum dedi. O ne yapabilirdi gerçekten. Hiç 14 bilemedin 15 yaşında çocuk ne yapsındı. Gülüşmenin yerini buz gibi bir sessizlik aldı. Arkadaşlarının cılız bir kaç teselli sözcüğü döküldü ağızlarından. Çare etmedi tabi. Bilirim ne yapsan çaresi olmayan dertler vardır. ne susabilirsin ne konuşa bilirsin. Sen hiç hastası olan bir evin kokusunu bilir misin? Diğer evler yemek kokar, hastası olan evler ilaç kokar, insanın mide bulandıracak kadar limon kolonyası kokar, çaresizlik kokar, gelen giden ve hatta evde yaşayanların derisinden dışarıya fışkırır çaresizlik. Kimse itiraf edemez ama ölüm kokar.. Gidip üzülme deyip sarılmak istedim. Kalbim acıdı.. Bir süre sonra gittiler. Çocuk parkından annesiz olmanın verdiği o yerine ne koysan dolmayacak boşlukla kalktım. Sabaha kadar hiç uyumadım. Ağlamadım ama ağlasam yeri vardı.