olaylara balıklama atlayıp bilmeden fikir zikretmemek için, önce emrin geldiği zamandaki sosyolojik ve dahi etnik altyapıyı incelemek lazımdır. Yoksa ne kadar eleştirilirse eleştirilsin buna şahsen kendi adıma sadece gülerim ve yorumlayanın artniyetine veya bilgisizliğine veririm.
Çünkü ancak bu koşullar incelendikten sonra, emrin arkaplanı hakkında derinlemesine bilgi sahibi olunabilir ki, bu da bizi zamanına göre belki de günümüzün avrupasında dahi ancak oluşmaya yüz tutmuş kadın-erkek eşitliğinin ilk filizinin atılmasına kadar götürür. Bu su götürmez biçimde zamanı için bir devrim niteleği taşımaktadır. E devrim her ne kadar tanrı tarafından jakoben bir biçimde gelmişse de(!) gene de bu sonuçtaki ulviyeti değiştirmez. Neticede tanrı teoriyle ilgilenen kozmik bir designer'dır; pratiği ise insanlara bırakır. Günümüzdeyse, zamanı için bir devrim niteliği taşıyan bu ultimatomun, pratik hayatta azgın ve abazan arap erkeklerinin elinde yozlaşması ise, tanrıyı veya dini değil sadece uygulayan insanları küçük düşürür.
Zira daha da derin bir yaklaşım yaparsak görürüz ki bugün avrupa'da ki göreli eşitliğin sebebi, ne avrupa erkeğinin hak veya adalet kavramlarına bakışıyla ne de teorize hristyanlığın sevgiyi esas almasıyla değil, sadece 1929 buhranıyla içine düşülen o en derin ekonomik boğazlardan, erkek egemen toplum artık tekbaşına çıkamayınca, kadını da pratik hayatın içine sokmak mecburiyetinde kalmalarıyla açıklanabilir. Kadın hayata girmiş ve haklarını söke söke kendisi almıştır, yoksa avrupa medeniyetlerinin tarihsel kökenleri bakımından gönül rızazıyla kendi rahatlarından vazgeçtikleri tarihte görülmemiştir.
Velhasıl eğriye eğri doğruya doğru; dini belki yüzlerce noktadan eleştirebiliriz ancak bu noktadan eleştirmek gerçekten SON DERECE yanlıştır.