açsındır sevmeye sevilmeye, fahişe gönüllerden bıkmış, sokak delikanlısı tabiriyle; ''delikanlı aşk'' aramaya başlamışsındır. borç harç, geçim derdi derken zaten hayat yeterince omuzlarına küfe yüklemiştir. arada birazcık olsun kafanı kaldırmak soluklanmak istersin, bir kadına arkadaştan öte bir şekilde sarılma hissiyatı seni yer bitirir...
klişe bir türk filmi karesinden alınmış kader ağı modelinde biri çıkar karşına, dersin işte bu, dersin galiba bu sefer gol olacak...
akabinde olaylar gelişir, nasıl zor gelir şimdi tanışmak başka biriyle, daha bir ağırdır kurmak o devrilen cümleleri ve anlatmak herşeyi ilk kez anlatır gibi...
rayında görünür ilk başta, çabuk tükenir canım cicim denen taze zamanlar, kalırsın cami avlusunda ki piç modeli gibi ortada, sen onu tutmaya çalışırken o sana çoktan sırtını dönmeye hazırlanmıştır.
heycanımı kaybettim, ben sana alışamadım gibi lanet ötesi hezeyanlar koyar önüne, dersin ''nasıl olur'', ''ben bunu haketmedim''... feryadını sadece duyarsın birde seni anlayabilen 3-5 kişi...
böyle kurdu bırakır gider içine, vicdanınla duygularının savaşını bitirmek için mi paralarsın kendini o saatten sonra, yoksa biraz tebessüm etmişken, zarıl zarıl ağlamak zorunda kalışına mı yanarsın?
hani der ya çok sevdiğim bir şair;
eskisi gibi ağlayamıyorsa sadri alışık,
çapkın şöför gülüsünü kaybettiyse ayhan abi,
ve aşık olamıyorsa izzet günay mahallenin en güzel kızına,
bilki senin dünyanda kıyamet vaktidir artık...