Şu yeryüzünde üç milyarı aşkın insan yaşar yavrum, üç milyarı aşkın yürek atar, durur. Şu üç milyarı aşkın insanların bir kısmı aç, bir kısmı hasta, bir kısmı yaşlı, bir kısmı aşık. Dünyanın neresinde olursa olsun, sevda için yanan binlerce insan vardır. Ve biz, bu üç milyardan yalnız
iki kişiyiz.
Her şeyin bir kanunu vardır. Ama sevdanın kanunu, yolu, yordamı yoktur. Akıp giden, aktıkça da büyüyen bir sudur sevda. Irmaklar sonlarını denizde kaybolmuş bulurlar. O denizin içinde kimsenin bilmediği ırmaklar, dereler, çaylar vardır. Ben o denizlerin içinde kaybolan, ne olduğunu hatırlamayan ırmaklardan biri olmak istemiyorum.
Ben, kendi denizimi kendim yaratmak, kendi toprağımı kendim sulamak ve akmak, hep akmak istiyorum. Ama nereye, nasıl? Bütün bir hayatın sonu elleri soğuk bir ölüme bağlanır. O denizlere koşan ırmaklar gibi.
Önümüzde o kadar az zaman var ki... insan bunu sevdiği insanla değerlendirmeli diyorum. Hayatımı sevmiyorum, davranışlarımı sevmiyorum. Zaman zaman kafama saplanan kötü düşüncelerimi ve bu düşünceleri yaratan insanları sevmiyorum. Ama azimliyim, bütün karaları sileceğim hayatımdan. Aydınlık, ılık ve güzeli bulacağım.
insan hayatı çeşitli hatalarla doludur. Bunun için kimsenin kimseyi mahkum etmeye hakkı yoktur. Biliyorum ben kendimi, yaşadığım hayatı, geldiğim yeri. iyi şeylerin yanında, çok kötü huylar edindiğimi, basit birtakım kurgular içinde olduğumu, huzursuzluk kaynaklarımın hepsini biliyorum. Bunları çok kısa bir zamanda düzeltmek mümkün mü? Herkesten çok kendime ediyorum, uykularıma, sinirlerime ediyorum, rahatsız oluyorum...
Paydos, bütün bu kötülüklere paydos artık. Bana en büyük destek sen olacaksın yavrum... Geçmişteki bütün günah ve sevaplarımla kendimi sana veriyorum yavrum. Ne yaparsan yap artık, sana kalmışım ben...
Bugün havada bir şirinlik var. Urfa'nın beyaz damlarında çamaşırlar uçuşuyor. Sonra üç beyaz güvercin göğün mavisinde dolanıp duruyorlar. Ne kadar rahat ve sevinçliler... imreniyorum. Kendimi atabilsem böylesine gökyüzüne... Canım çektikçe uçsam, gitsem. Belki sana gelirdim, yorgun kanatlarımın altına alırdım seni. Yorgun yüreğim tıp tıp atardı belki, ama iyi atardı, çok iyi atardı.
Duvarları ve katı şeyleri sevmiyorum. Canım alabildiğine boş bir deniz istiyor. Yeşillik, portakal bahçeleri, toprak, bu güzelliğin içinde beyaz boyalı, kırmızı kiremit damlı, şöminesi, bembeyaz taşlarla süslü avlusu olan bir ev istiyor...
Dün konuştuk biraz. Evden bahsettiler. Ben uzak şeyler düşündüm. Yalnızlığı seviyorum ben... insan kendine yettikçe yalnız olmalı. Sahteliği sevmiyorum. Gel kaçalım seninle yavrum. Her şeyi bırakıp gidelim, dünyanın bir başka yerinde yaşayalım, insan, yeni bir yerde kendine yeni bir hayat kurar. Ama orada da kötü insanlar vardır. Nereye gidersen git, orada bir kötülük vardır... Bu kaçma duygusu bütün insanlarda vardır. Hani senin kalkıp Amerika'ya gitmek isteyişin gibi... En iyisi, en kötülerin içinde en kuvvetli olmak, yılmadan, yıkılmadan yaşamak. Bizim kaçacağımız yer, o uzaklık, içimizde olacak, istediğimiz an kendimize sığınabileceğiz. Bütün günahın, vebalin ve sevabınla benimsin artık...