ali emiri efendi, bir gün sahaflar çarşı'sında kitapçı burhan bey'in dükkanına uğrar. "yeni bir şeyler var mı?" diye sorar. kitapçı burhan,
- bir kitap var ama, sahibi otuz lira istiyor, deyince ali emiri efendi kitaba bir göz atar ve bunun değil otuz lira, otuz bin lira bile değerinde bir kitap olduğunu anlar fakat kitapçıyı şımarmamak ve fiyatı pazarlığı bırakmak için nazlanır ve "dağınık bir eser, acaba tamam mı değil mi? hem yazarı kaşgarlı bir adammış, kimdir, necidir? belli değil. yine de bir eserdir, on beş lira veririm" der. bunun üzerine kitapçı:
- benim olsaydı verirdim, sahibi otuz altın istiyor, almayacak olursanız sahibine iade ederim, cevabını verir.
ali emiri, kitabın sahibinin eski maliye bakanı nazif bey'in akrabalarından yaşlıca ve yardıma muhtaç bir hanım olduğunu öğrenir. kitabı otuz liraya almaya razı olur, fakat üzerinde on beş lira vardır. paranın yarısını temin etmek için dükkandan ayrılmak istese de kitabın başka biri tarafından alınacağı korkusuyla ayrılamaz. birkaç dakika sonra dostlarından darülfünun edebiyat öğretmeni faik reşat bey'in oradan geçmekte olduğunu görür. onu hemen çağırıp gizlice "bana yirmi lira ver" der. faik reşat bey, çantasını açarak içindeki on lirayı verir ve kalanını da bir koşu eve giderek alıp gelir. böylece ali emiri efendi, otuz lira divânü lügati't türk'ü satın alır.