çocukluğa dair özlenen şeyler

entry404 galeri
    139.
  1. köyümüzün bulunduğu coğrafya karasal iklime sahip olduğu için yaz gecelerinde battaniye ile yatıyorduk. tabi damda falan yatıyorsak kullanırdık battaniyeyi, yoksa içerde kullanmazdık. her neyse. inanılmaz tatlı bir rüzgar eserdi geceleri. köyün nüfusu 7-8 bin dolayında. çok kalabalık değildik, değiliz de hâlâ. o yüzden geceler çok sessiz geçerdi. akşam 10'da hiçbir evin lambası açık kalmazdı. gerçi kalsa da etki etmezdi. neye etki etmezdi? yıldızlara elbette. yıldızlar o kadar yakın ve o kadar çoktu ki sanki dokunsam tutacakmış gibi hissediyordum. bu durum beni korkuturdu bazen. ama yine de bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi. hipnotize ediyordu beni o güzel yıldızlar. büyülenmiş gibi oluyordum. ellerim kafamın arkasında birleşik vaziyette yıldızları izlerken devamlı hayal kurardım. o zamanlar kronikleşmiş müzik hastalığım yoktu elbette. o geceleri çok özledim. şu an izlediğim tek şey tavan. emin değilim ama en son 2007 yılında gitmiştim sanırım. orda kaldığım her gece yıldızları izledim. çoğu gece uyumuyordum, sabaha karşı yatardım sadece. o günler güzel günlerdi.

    bizim hayvanlarımız vardı. inekler, koyunlar, kuzular, keçiler, tavuklar, eşekler. o kuzuları öyle çok severdim ki anlatamam. karın bölgeleri sıcacıktı. boyunlarına sarılıp öperdim hep. devamlı konuşurdum onlarla. gerçi dedem ilgileniyordu ama ben de yemlerini sularını ihmal etmezdim. üst düzey sevgi sahibi bir insanım ben. aynı şekilde üst düzey öfke sahibi bir insanım da. eğer sevdiğim bir şeye zarar verirsen ben yorgunluktan bayılıp düşene kadar senin o sikik boğazına kasatura saplayıp saplayıp çıkarırım. her neyse. o hayvanlara taze otlar taze ağaç yaprakları getirmek için eşeğe binip tepelere çıkardık kuzenlerimle. ama genelde rahmetli dedemle giderdik. tepelere giden yoldan geçerken sağımızda ve solumuzda düzlükler bulunurdu. yemyeşil otlar boylu boyunca uzanıyordu böyle. o manzara içimi açardı devamlı. rahat nefes alabiliyordum o manzaraya baktığım zaman. bir de o kır kokusunu derin şekilde içine çektin mi senden kralı yoktu bu dünyada. kenarlarda papatyalar olurdu. çiçekleri çok severim o yıllardan beri. amerikan başkanlık forsunda bulunan, bir yandan zeytin dalı bir yandan oklar tutan kartal gibi düşün beni. bir elimde her zaman çiçekler olur, diğer elimde hoşuna gideceğini tahmin etmediğim teçhizatlar. hangisini kullanacağım senin davranışlarına bağlı.

    her neyse. o günler çok güzel günlerdi. ama geride kaldı hepsi. bir pezevengin orospu satışını bırakıp kokain işine girmesi gibi yozlaştım. aç gözlülükte tony montana yanımda kedi kalır. çıkarlarım için evrende harcamayacağım insan yok. şaka lan şaka. her ne kadar kent kültürü paranoyasında savruluyor olsam da şu an, kökenlerime hiçbir zaman ihanet etmedim. doğduğum yere ve geçmişe her zaman sadık kaldım. technique'in the martyr parçasında söylediği gibi; "bazı zamanlar hayatıma dönüp bakıyorum ve neye benzeyebileceğimi merak ediyorum. zayıf kaldığım zamanlar bunu ticarete dökmeyi düşünüyorum. daha sonra ani bir şekilde küfredip gerçekliğe geri dönüyorum. tam bu sırada bir savaşın kalbinde olduğumu anlıyorum." aynen öyle. dünyanın her metrekaresi bir savaş bölgesi. hem maddi hem manevi anlamda. ama daha çok manevi anlamda. benim konumum çok sağlam. bundan ötürü iblis kalbimi hiçbir zaman ele geçiremeyecek.

    her neyse. bazen lafı çok uzattığımı düşünüyorum. yarın iş güç var. şimdi siktir olup gideyim de medeni insanlar gibi tıraş olayım bari. bak bu komikti işte. ben ve medeniyet hohhohhoho.
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük