öğretmenini sevmeyen öğrenci

entry5 galeri
    3.
  1. genellikle öğretmenden kaynaklı bir davranışı gerçekleştiren öğrencidir. öğrenci öğretmeni sevmek zorunda değil ancak öğretmen kendini sevdirmek zorunda. zorunda değil diyebilirsiniz. ama karşısında 30-40-50 kişiyle iyi geçinebilmek için gerekli bir davranıştır bu. birçok hoca kasıtla olarak öğrencinin antipati duyacağı birsürü davranış sergiliyor.
    mesela otoritesini güler yüzüyle beraber ortaya koyması mümkünken en ufak bir davranışta öğrenciyi disipline göndererek "kaşınmayın sikerim" mesajı vermeye çalışanlar var.
    kendisinde kabahat arayan, yanlış olduğunu düşünüp kendisinde düzeltilmesi gereken bir davranışı olduğunun farkına varmış hiç bir öğretmen görmedim henüz. büyük çoğunluğu siktiriboktan bir üniversiteden mezun oldukları halde dünyanın en taşşaklı profesörü edasındalar. bir kibir, bir burnu havadalık... sonra öğrenci seni sevsin.

    hayır çok da iki yüzlüdür bazıları. mesela ben orta okuldayken bir matematikçimiz vardı. lakabı da robocoptu. sebebi, ders dışında öğrenciyle hiç bir şekilde muhattap olmaz, dersinde veya dışarda birkez olsun gülmeyi geç tebessüm bile etmez, yolda yürürken kafasını kaldırır,çenesini yere paralel tutuarak bakışları tam ileriye dikip o bedeni öyle kitleyip robot gibi yürürdü. sağa sola bakmaz, selam veren öğrencisine kafasını çevirmezdi.
    gel gelelim ki bu puşt bir dersane açtı birileriyle ortak olarak. bende o dersaneye gittim. bu puşt dersanede öyle neşeli, öyle cana yakın ki. öğrencinin yanına oturur, anlamadığın birşey var mı diye sorar, teneffüste yanına gideriz soru çözdürürüz, şaka yaparız... şaka yapardık abi. okulda derste yanındakine sessiz bi şekilde önemli-önemsiz bişey söyledin diye çıt çıkmayan sınıfta seni avazı çıktığı kadar bağırarak azarlayan bu göt dersanede melek oluyordu. demek ki para verene adamsın yavşak.

    benim bir derdim yoktu bu hocayla ama hiç ısınamadım. oldum olası kendisine kıl olmuşumdur. hep antipati duymuşumdur böyle yavşaklara.

    not:buradan sonra yazdıklarımı hayatı boyunca sayısala ilgi duymuş, şuan elektronik mühendisliği okuyan bir öğrenci olarak yazıyorum.
    başka bir sevimsiz öğretmen tipi de hayattan bezmiş hocalardır. çoğunlukla edebiyatçıdır bunlar. kendileri türk edebiyatının güzelliklerini idrak edememişler daha, kendileri sevememişler daha, karşısındaki öğrenciden sevmelerini beklemiyor sevmelerini emrediyor.
    lisede vardı böyle bi göt. hayattan bezmiş, canından vazgeçmiş, konuşurken dişleri arasındaki mesafeyi 2-3 milimetreden fazla açmayıp, dişleri arasından çoğunlukla jjj sesi ağırlıklı konuşan, gözleri hayko cepkinin yarı açık olan gözü gibi boş ve ifadesiz bir şekilde bakan malın tekiydi. öğrenciye aruzun ne kadar güzel birşey olduğunu, ne kadar güzel örnekleri olduğunu, divan,halk edebiyatının, tanzimatın,serveti fünunun tam olarak neleri ifade ettiğini, bu dönemlerdeki adamların dertlerinin esasında ne olduğunu anlatmak yerine sadece kitaba 10-15 madde halinde çıkarılmış özeti sınavda sorup, eksik her kelimede puan kırarak edebiyat sevdirilmez abi. e ben senin dersinden tiksiniyorum, senin neyini seveyim amk.

    bak şöyle bir örnek vereyim;
    arada yengem falan ayarlarsa öğrencilere ders veriyorum paraynan. bi gün 6. sınıf bi kızı ayarlamıştı. kızın tarih sınavı varmış. ben söyledim yengeme, yenge bende sözel sıfır bak diye. matematik geometri fizik kimya biyolojidir benim alanım dedim. tabi yengem sözel kavramının ne olduğunu bilmediğinden tarihi hangi sınıfa sokacağını bilememiş.
    neyse kızla geçtik odaya. "bak benim tarihim çok kötü, istersen hiç anlatmam, istersen kitabından takip ederek sana özet çıkarırım ezberler girersin" dedim. tarihçi bile ezberletiyor abi, sayısalcı adama çok görme.

    neyse öyle özetler çıkarıyorum madde madde, ama ezberletmekten çok anlaması için çabalıyorum kendi anladığım kadarıyla. mesela kitapta türklerin orta asyadan buraya nasıl göç ettikleri anlatılıyor. ben kıza bunu anlatırken mahalleler üzerinden anlatıyorum mesela. mahalleler arasında bile birbirine düşmanlık var, koca milletler arasındakini düşün diyorum. bilgisayar başındayız, internetten haritaları bulup bak burdan buraya göç etmişler. daha doğrusu ettirilmişler, sana saldırı bu yöndeyse ve eğer yemiyorsa karşı koymaya, öbür tarafa doğru kaçacaksın dimi diyorum. gülüyor ve anlıyor. sınav konularında türkiyenin coşrafi özellik ve güzellikleri de var, mesela şurda ot yok ki nasıl hayvancılık yapacaksın diyorum, bak buranın toprakları çok verimli adamlar tarım yapıyor diyorum, bak burası çok soğuk o yüzden bu bu bu gelişmiş diyorum. bak burda şunun madeni var, manyak değilsin ya çıkardığını uzakta işleyecek, mantıklı olarak fabrikanı yanına veya yakınlara kuracaksın diyorum. bu yüzden marmara bölyesi şöyle, bu bölge söyle diye anlatıyorum falan.
    neyse uzattım, öyle öyle koca üç üniteyi anlattım kıza.
    sonuç; kız hiç birşey beklemiyordu (ilk sınavdan 15 mi 20 mi ne almış yalan olmasın). o sınavdan 85i çakmış.
    benim gibi sözelde gerizekalı bir sayısalcı bu kadar yapabiliyorsa edebiyat-tarih hocalarının kendilerini sorgulaması lazım bence.

    neyse, sonuç olarak, iş hocalara düşüyor abi çoğunlukla. lisede hocayı sikine takmayan o şerefsiz öğrenci var ya, işte onu taa ilkokul birinci sınıfta salıverdiler abi. hoca sallıyor başını alıyor maaşını. yok öğrenciye karakter oturtmakmış, yok efendim çocuğa biraz özel muamele göstermekmiş. en çok sikleyeni o öğrenciye patlatıyor bi tokat. (şimdi dövmek de yasak oldu. iyi de oldu)
    sonra o çocuk niye arsız? neden hiç bir gelecek kaygısı yok? neden ailecek açken yarın nasıl karnımı doyururum diye düşünmüyor? e bi allah kulu çıkıp da elinden tutmadı ki. o da öyle ot gibi büyüdü.
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük