bu ara hayatımdaki 10 insandan 9' unun gerçekleştirdiği eylem. sözlükte zaten sürekli girilen entrylerin ana konusu yalnızlık. artık gına geldi desem yeri var...
yalnızlık benim için artık koymayacak bir seviyede. gün oldu 10 kişiyle beraber kalırken; günün nasıldı diye soracak 1 kişi bile bulamadığım günler geçirdim. yalnızlığın dibini gördüğümü düşünürüm, görmemişsem de bu kadarı bile kafi. dahasını görmek istemiyorum.
anneannemler köyde yaşarlardı. evlerinin kapısı sürekli açıktır. ve dışardaki bilimum haşerat ve böcek direk evin içindedir. şehir hayatı gibi düşünmeyin. şehir hayatında kanalizasyon gibi dünyanın en büyük icadı var. bir düğmeye basıyorsun ve bokun gidiyor lan! müthiş bir şey. köy hayatı ise sıçtığın şeyle aranda maksimum 50 metrenin olduğu bir yerleşim alanı. ben de küçüğüm, şehirden gelmişim, köyde yapacak hiçbir halt yok zaten. herkes bir işe koşturmuş. biri inek sağıyor, biri yemek yapıyor... o zamanlar en büyük eğlencem sinek öldürmekti. bu sinek mereti acayip bir hayvandır. gelir özellikle kulağına vızlar vızlar gider. hani aldırmayayım dersin, onu da mümkün kılmaz. sinekler için tam bir adolf hitlerdim diyebilim. katliam yapıyordum resmen, umarım öte tarafta hesap sorma olayı falan yoktur. hoş o zamanlar ergenliğe girmemiştim; günah olmamıştır herhalde...
anneannem gelip: ' ne yapıyorsun torunum. yapma be öldürme sinekleri ' demişti. ben de ' anneanne sen alışkınsın tabi, karışma ' demiştim. anneannemin lafını bugün bile unutmam: ' torunum sineğe hiç alışılır mı' demişti.
yalnızlıkta sinek gibi be dostlar. 40 yılda yaşasan yok alışılmıyor. ben hiçbir zaman alıştım diyemem, ama en azından şikayet etmeyecek kadar bir olgunluğa eriştiğimi düşünüyorum.
yalnızlığın güzel yan etkilerinden biri; insanın düşünmeye fazlaca yer ayırmasıdır. yani düşünüyorum da en son ne zaman şu sokaklarda engelli bir birey gördüm onu hatırlamıyorum gerçekten. bu ara çok sık düşünüyorum bu meseleyi. engelli olsam tüm bu sahip olduğum şeyler ( eğitim hayatım, dostlarım, özgürlüğüm...) yine aynı şekliyle olur muydu diye düşünüyorum? cevap ise korkutuyor beni her seferinde. harbi biz ne ara bu kadar hapsettik engelli kardeşlerimizi evlerine?
engelli olsam hayat nasıl olurdu ki? mesela en basitinden sabah okula gideceğim. merdiven var haydi dakika 1 gol 1. neyse zeminde oturuyorum diyelim, nasıl dolmuş kullanacağım, nereden inip nereden bineceğim? hadi tamam arabam var diyelim. ( nasıl var o kısmı düşünemiyorum) okula gittin diyelim. haydi yine merdiven. rampa yok asansör yok. açıktan okusan sınav olacak oraya nasıl gidilecek, kitapları almasıydı kayıdıydı hep birilerine muhtaçsın bu hayatta belki... kaldırımları saymıyorum bile. çoğu kaldırımda dikkat ediyorum rampa yok, rampayı da geçtim çukur mu ararsın, direk mi? yürümeyi zorlaştıracak ne varsa hepsini koyuyoruz önümüze. aferin bize.
saygım o kadar sonsuz ki bu kadar acımasız bir hayatta, bu kadar acımasız insanların içerisinde yaşamaya çalışan insanlara. kelimelerle anlatamam bunları. bazen de düşünüyorum hangisi daha kötü diye: bacaklarının olmaması mı, kollarının mı, gözlerinin mı, kulaklarının mı? hangisi daha önemsiz harbiden.
bu insanlar şikayet etmiyorsa bizim hiçbir şeyden şikayet etme hakkımız yok. sikeyim ya hu yalnızlığı. sağlamsan şükür edecek bin bir türlü bahanen var... neyin şikayeti hala? sağlam değilsen bile yanında sana destek olacak 1 kişi bile varsa yine şükredecek bin tane şeyin var demektir.
şu yanımdakilere de haykırmak istiyorum: kes şikayet etmeyi de şükür et be arkadaşım. Allah sana bin tane şey vermiş onları görüp şükretmiyorsun da; vermediklerinin batması neyin nesi? dünyada bin tane dert var be, senin yalnızlığını ben...