Bir başarısızlık olarak Gezi: Direniş, ruh, isyan, hatta yeni bir dil, ama birinci yılında Gezi daha çok bir nostalji, çabuk sönen bir umut kıvılcımı gibi duruyor. Küçük ölçekte bakıldığında başarılı, ama genelde başarısız bir ayaklanma oldu.
Ne kazanıldı? Eğer mesele sadece bir ağaçsa başarı; sonuçta o park o haliyle kaldı. Ama mesele hiçbir zaman sadece ağaç değildi. Ama aynı şekilde kısa vadede başarısız olmasına rağmen uzun vadede de
başarılı olacağı söylenebilir.
Çünkü bir milat olarak tarihe damgasını vurdu.
Bir isyan olarak Gezi: isyan edebilme kapasitesi olmayan, böyle bir tedrisattan geçmemiş, politize olmamış, hatta ısrarla politize edilmemesi için uğraşılmış bir kitlenin sokağa dökülmesi açısından anlamlı. Türk gençliği ilk defa Türkiyenin geleceği açısından umut verdi. Louis Vuitton çantalı kadınlar gaz yemeyi göze aldıysa demek ki bir şeyler insanları rahatsız ediyor demektir.
Bir dil olarak Gezi: Penguenin muhteşem bir kapağı vardı. Karikatür Tayyip Erdoğan bir duvarın önünde durmuş, sloganları okuyor. Hani her biri birer mizah klasiği olan sloganları. Bakıyor bakıyor ve Ya bunlar ne diyor, ben hiçbir şey anlamıyorum diyor. Gezi dili budur işte. Sofistike, entelektüel, alaycı, zeki. Türkiyenin yüzde 45i de anlamadı. Ama bu dil var, bu gençler aramızda, bu zeka burada.
Bir politik hareket olarak Gezi: Kentsel dönüşüme, baskıcı rejime karşı yüzbinlerce insan ayaklandı, ama sonunda kazanan yine bu kentsel dönüşümden ve baskıcı rejimden rant elde edenler oldu. Gezi politik olarak başarısız olmuştur. Muhalefet de Gezinin altında kalmıştır. Kadıköye inşaat şirketi sahibi bir belediye başkan adayı göstermek düpedüz Geziyle dalga geçmek değil midir?
Lidersiz bir hareket olarak Gezi: Kuşkusuz Taksimin ortasındaki bir parkın dalga dalga büyük bir isyana dönüşmesinin en güzel tarafı organik büyümesiydi. Hiç kimsenin himayesi altında olmadan, hiçbir tarafa çekilmeden. Ama bir aşamadan sonra, bütün sosyal hareketler gibi, Gezinin de bir liderin altında şekillenmesi, kendi arasından birini çıkarması gerekiyordu. Vaclav Havel anılarında başta siyasi liderlik gibi bir niyeti olmadığını, bu işin kendisine kaldığını anlatıyor. Benim için Geziden çıkabilecek en nitelikli ve doğal lider Memet Ali Alaboraydı; dönemler bazen insanları beklemedikleri görevlere zorlar. Ama Türkiye insan öğütmekte çok usta bir ülke.
Bir estetik unsur olarak Gezi: Gidip o parkta yatan, sabahlara kadar nöbet tutan, gençlerle dayanışma içinde yaşayan, barikat kuran, su taşıyan, yemek götüren pek çok ünlü oldu Gezi isyanında. Buldozerlerin önünde duran Sırrı Süreyya Önderden gençlerle sabahlayan Rıza Kocaoğluna kadar. Bir de Gezi dalgasını kendi PRlarına döndüren ikinci sınıf ünlülerin şahlanışı oldu: Direnişe destek verilmesine hiçbir itirazım olamaz ama Şebnem Sönmez gibi ikinci sınıf bir oyuncudan politik figür yaratılması da Geziden rant toplamak değil mi? Bir simge olarak, diğerlerini de temsil etmesi açısından Sönmezin adını andım: Türk şöhretleri sadece tweet atarak politize olunmayacağını anlamalı.
Bir elektrik süpürgesi olarak Gezi: Okan Bayülgen adı pek çoğumuza hiçbir anlam ifade etmiyor artık değil mi? Kim tahmin edebilirdi, aptal bir söz yüzünden gençleri bu kadar sene kollayan, onları ekrana taşıyan birinin kendi pimini böyle çekeceği. Ne yazık ki Gezi bir elektrik süpürgesi olarak samimi bulmadığı kim varsa süpürdü. Yılların Ajda Pekkanı bile çöktü. Kutluğ Ataman ise Necati Şaşmazla kendisini eşitledi.
Bir global medya komplosu olarak Gezi: Dünya Gezi Parkındaki isyanla ilgilendi, çünkü dünya medyası dünyanın her yerindeki isyanlarla ilgileniyor. Dahası, Gezi benzersiz, zeki, dinamikti. Haber olabilecek pek çok yeni unsur vardı: Parkta yoga yapılmasından yemeksepeti.comdan parka sipariş verilmesine kadar. Her şey bir yana, şehirli bir hareketti. Eğitimli, bağımsız bireylerden oluşuyordu. Haberdi kısacası.
Bir sonuç olarak Gezi: Eee ne oldu sonuçta? işte en meşru soru budur. Evet, Tayyip Erdoğan dokunulur oldu, sinir sistemi bozuldu, korku duvarı yıkıldı, artık açık açık diktatör denmeye başladı. Ama Türkiye hâlâ bu tadı seviyor, Gezinin ardından ilk halkoylamasından yine o çıktı. Sosyal hareketlerin, yine Vaclav Havelden alıntılarsam, öncelikle birkaç küçük ardından da bir büyük hedefinin olması gerekir. Bu hedefler, bu talepler nedir? Bana hep Gezide sokağa çıkanlar ne istediğini bilmiyormuş gibi geldi. Halbuki istenecek şey çok basitti: Hukukun üstünlüğüne sahip bir devlet. Hâlâ hiçbir siyasi hareketin bunu telaffuz etmemesi tuhafıma gidiyor. Oray EĞiN