yaşanmış ilkokul kavgaları

entry13 galeri
    1.
  1. veletken başa gelen, sebebi ve sonucu komik ya da trajik olaylardır.

    tam anımsayamamakla birlikte sanırım 3. sınıftaydım. 300 nüfuslu bir okulda okumaktaydım. okulda tıpkı karanlık dünya locaları gibi localaşma vardı.
    benim dahil olduğum locanın adı ise şirinler'di. biz şirinler, insanın aydınlaşması ve kamil çocuk seviyesine ermesi için çabalayan, sürekli yardımlaşma içinde bir gruptuk. birinin topu patlayınca topu patlatan değil, hep beraber para bieleştirip hatamızı telafi ederdik.

    öğretmenler bu gruplaşmadan hoşnut değildi. bizim şirinler grubumuzun tam zıttı, şiddet yanlısı ve her türlü düzene karşı çıkan nöbetçiler vardı. bunların misyonları arasında ise nöbetçi öğrenci olup, yangın alarmına basmak, zili erken çalmak, beslenme saatlerinde başka locadaki çocukların ekmek arasını çalmak vardı. karanlık okul düzenini yayıp, tam bir kaos yaratıyorlardı.

    okuldaki kantinciler, topçular gibi birçok loca vardı ve hepsi nöbetçiler karşısında acizdi kimse bu karanlık oluşum olan nöbetçilerden haz etmiyordu, karşı karşıya gelmek istemiyorlardı.
    lakin ister istemez bazen ufak çapta sürtüşmeler yaşanabiliyordu.

    birgün evden çıkıp okul yolunu tuttuğum sırada dedemin vermiş olduğu parayla devasa bir çitos aldım. yiye yiye mabedimiz olan okula gidiyordum. aman tanrım o da neydi! cipsin içinden taso çıkmıştı ve nadir bir taso olan brock tasosuydu. hemen tasoyu yalayıp yağdan arındırdıktan sonra önlüğümün cebine koymuştum. ama yaptığım bu heyecanlı hareketi 3 mt arkamda yürüyen nöbetçiler locasından bir üye görmüş ve önemli bir şey olduğunu algılamıştı.

    arkadan koşup çantamın elle tutma yerinden asılıp kendine çekti.

    "ooo ne çıktı neydi o?"
    "yok bişey okulumuza gidiyorum."
    "bakayım ne tasosu çıktı? ash mi çıktı?"

    ash tasosu önemliydi ama her locada mutlaka 3-4 tane vardı. ama brock koca okulda belki de şehirde tek bende vardı.

    "ne ash'i yaa ash var zaten bende." diye savuşturmaya çalıştım.
    "ne çıktı lan chalmender mı çıktı ahahahah" diye terbiyesizce ve locasına yakışır bir şekilde güldü.
    "hayır. gitmem lazım" deyip adımlarımı hızlandırdım.

    biz kurallara, dünya düzenine uyum sağlayan insanlar olduğumuz için normal yaya yollarını takip ederek okulumuza gidiyorduk. yol biraz uzuyordu belki ama hayat görüşlerimizden taviz vermiyorduk.
    okula geldiğim sırada herkesin gözü bende ve şirin kardeşlerimin bulunduğu ağacın altındaki duvardaydı. bir şeyler olduğunu sezmiştim. göz ucuyla sürgülü kapıdan geçerken nöbetçilere doğru göz attım ve o beni okul yolunda sorguya çeken çocuk orada, fısıt fısır bişeyler anlatırken bana bakıyordu.

    ben insancıl ve kurallara uygun yoldan okula gelirken bu loca üyeleri, kestirme ve tehlikeli yollardan benden önce okula varmıştı.

    hemen kendimi locama ve kardeşlerime doğru yürüttüm.

    "ne oldu kardeşim?" dedi locamızdan bir kardeşim.

    herkes heyecanla benden bir açıklama bekliyordu. ortamdaki gerginlik tahmin edilemeyecek boyuttaydı. ve kardeşlerim benden bir açıklama bekliyordu.

    boğazımı iki kısa öksürükle temizledim ve konuşmama başladım:

    "kardeşlerim!
    bugün yolda gelirken, geleceğimiz için, nesillerimizin devamlılığı ve aydınlanmamız, kamil çocukluk seviyesine kısa yoldan ulaşabilmemiz için neler yapabiliriz diye düşünüp, cipsimi atıştırırken elime gelen tasoyaa göz ucuyla baktım. ve belki imkansız, inanması güç ama içinden brock tasosu çıktı! hemen temizleyip üzerimdeki önlüğün sol cebine yerleştirdim fakat nöbetçilerden 2 çocuk beni fark etti ve önemli bir şeyler olduğunu anladı. bir şekilde kurtuldum ama bu olay burada bitmeyecek. gün bugündür kardeşlerim! biz her ne kadar beladan, basiretsizlikten kaçmaya çalışıyor olsak da, bu düzen içerisinde ister istemez basitliklerle savaşmak zorunda kalıyoruz. kardeşlerim! bu cebimde duran nişan bizim namusumuzdur artık.!"

    kardeşlerim konuşmamdan baya etkilendiler ancak dikkat çekmemek için alkış ya da herhangi bir harekette bulunmamaları için uyardım. zil çaldı ve bu sırada sabahçılar okuldan çıktı. sabahçı gurubuna dahil şirin kardeşlerimle selamlaşıp gün raporu aldıktan sonra andımız sırasına doğru locamızla yol almaya başladık. ancak bilen bilir bu gün dönümü sırasında okulda bir karmaşa çıkar.

    nöbetçiler de bu karmaşadan faydalanıp beni ve kardeşlerimi bir çember içine aldılar. localarının lideri 8. sınıftan ve sanayi mahallesinden pislik bir çocuktu.
    iyice yaklaştı ve:

    "o cebindekini bana ver!"
    "bir şey yok cebimde."
    "ama bizim çocuklar öyle demedi. ne çıktı o cipsin içinden?"
    "normal değersiz taso çıktı"
    "hani göster?"

    okula taso getirmek müdür tarafından yasaklanmıştı. yanımda başka değersiz taso yoktu. kurtulma şansımı ve yapabileceklerimi hesaplamaya başladım. kardeşlerim ve ben bu ateş çemberi içerisinde olacakları beklemeye başladık. tüm kardeşlerim bir atak ya da bir şey bekliyordu ama bizim kanunlarımızda kavga son çareydi!
    hafta sonları trafoda buluştuğumuz zaman loca üyelerimizle bu konuları tartışır ve ister istemez bir savaşa sürüklenirsek neler yapmamız gerektiğini konuşurduk.
    o konuşmalar aklıma geldi.
    toplantıda alınan karar şuydu: sonucu ne olursa olsun okul bahçesi içerisinde herhangi bir kavga durumunda öğretmene şikayet edilecekti.

    cebimden tasoyu çıakrdım ve bağırdım:
    "locamızın artık bir brock tasosu vaar!"

    nöbetçiler anlık şoku atlatamadılar. çünkü böyle bir tasonun varlığından kimsenin haberi yoktu. bunlar ne oluyor? yalan mı gerçek mi? diye birbirleriyle bakışırken aradan sıyrılıp bahçedeki nöbetçi öğretmene gittim.

    "öğretmenim!"
    "efendim çocuğum?"
    "bugün okula gelirken cips aldım içinden bir taso çıktı ve 8. sınıftaki x kişi benden zorla bunu almaya çalışıyor"
    "okula taso getirmek yasak bilmiyor musun sen!?" sesini yükseltmişti.
    "ama öğretmenin okula gelirken aldım cipsten çıtkı yanımda getirmedim."

    kardeşlerime yaptığımız çalışmalar meyvesini vermişti. bir farkındalık, masumiyetlik ve mağdurluk yaratmıştım.
    öğretmen nöbetçiler locasının liderini çağırdı:

    "utanmıyor musun senden küçük bir arkadaşını sıkıştırmaya?"
    "......"
    "sana soruyorum?"
    "......"

    ve öğretmen bana döndü:
    "çıkar o cebindekini bana ver!"

    evet taso ellerimden kayıp gitmişti ama hayat görüşlerimizde taviz vermemiştim. taso elimden kayıp giderken ince bir burukluk yaşadım ama idealler ve fikirler dünyevi bir tasodan daha önemliydi.

    "buyrun öğretmenim" dedim ve uzattım.

    "bunu mu istiyorsun lan?" diye sert bir çıkış yaptı nöbetçiler liderine. ama çocuk dut yemiş bülbül misali kıpkırmızı kafa öne eğik duruyor.
    öğretmen çocuğun bu daha da sinirlendi ve tokadı suratına yerleştirdi.

    nöbetçiler hem okula rezil olmuş oldu hem de taso ne bizim ne de onların olmuştu. ama bunlardan daha önemlisi biz ideallerimizden ve hayat görüşlerimizden vazgeçmemiştik.
    sonuç olarak öğretmen tasoyu 4 parçaya ayırdı ve çöpe attı.

    locamızla birlikte kamil çocuk olma yolunda 1 adım daha ileriye gitmiştik.
    0 ...