karbonmonoksit kokusu ile küçükken tanıştım. kış ayları çok soğuk olurdu küçüklüğümüzde. o zamanlar daha dünya bozulmamıştı. kışlar çetin cevizdi. kardı, kıyametti. yazlarda yaz gibi. yani herşey seyrindeydi. ne küresel ısınmalara gebe nede zararlı ultraviole'lerin varlığından haberdardık.
o bildiğim karbonmonoksidin kokusunu da lisede kimya dersinde öğrendim.
ilginçti sobalı evde büyümek.
sobalı odada yatan birisi hem şanslıydı hemde risk altındaydı. soba geceleri ''huf huf huf'' diye yandığından tavana yansıyan kırmızılık gecenin bi yarısı uyanan kişiye huzur verirdi. sıcaklığın anlamıydı, ve üşümemenin.
yatmadan çok sıvı içildiyse gece tuvalete gidilirdi iyi hatırlarım. çiş o zamanlarda ancak pipinin ucuna gelince yapılırdı. soğuk banyoda kendini buzul samurayı gibi bekler, elinizi ayağınızı buz keser, dişlerinizi bir birine çarptırarak döverdi.
aah be.. herşeye rağmen güzeldi sobalı evde büyümek.. heleki fırınlı soba ise. atın patatesi, atın kestaneyi. ooh mis gibi.