sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

entry25203 galeri video48 ses35
    892.
  1. merhaba whitney..

    küçük bir kasabanın küçük bir evinden yazıyorum bunları sana.. buraya taşınalı çok olmadı.. sanırım bu 27. günüm.. ama yıllardır burada yaşıyormuşum gibi bir sıcaklıkla karşı karşıyayım.. evet insanlarından bahsediyorum.. sıcacık taze ekmek kokan, bir kap çorba kokan, bazen de dalından yeni koparılmış kiraz kokan insanlarından.. eminim anlamamışsındır betimlememi.. bende geldiğim günün ertesi sabahı ihtiyar birinin kapımı elinde sıcak ekmekle çaldığı anda anlamamıştım..taşındığımdan beri en büyük üzüntülerimden biride o ihtiyara getirdiği ekmek karşılığında para teklif etmem oldu.. meğer ayıpmış.. herkesin dilinde "kokmuştur" diye bir söz var burada.. sokakta gözleme yapan kadınların kokmuştur deyip eline bir parça gözleme sıkıştırmaları ve karşılığında sadece bir tebessüm beklemeleri elbette manhattan'da karşılaştığımız bir durum değildi. o nedenle betimlememi anlamamanı yadırgayamam..

    tüm güzellikler bununla da sınırlı değil whitney..tam bi doğa harikası burası.. soluduğum en güzel en temiz hava sanırım buralarda yaşadığım dakikalara ait.. başlarda bay eddy'nin temiz havanın astımım için iyi geleceğine dair sözleri bende gerçeklik uyandırmamıştı.. fakat burada ilaçlara bağımlı kalmadan özgürce nefes aldığımı hissetmeye başladım.. bilmiyorum belkide andız çayından da olabilir.. andız; geçen gün bahçesinde oturduğumuz ailenin benim için topladıkları bir ot.. kaynatıp çay şeklinde içiliyor.. ve whitney inan bana bu benim kullandığım prospektüsü olmayan ilk ilaç.. üstelik kimyasal ilaçlardan çok daha faydalı.. ve bunun gibi yüzlerce bitki de varmış bu coğrafyada..

    burada doğa ile o kadar iç içe ki insanlar doğal yaşamın insan psikolojisine etkilerini çok net görebiliyorsun.. stresten uzak, huzurlu ve dinamik bir yapıya kavuşuyorsun adeta.. kahvaltıdan sonraki bir saatimi evimin önündeki çiçek bahçesinden bal toplayan arıları dinleyerek geçiriyorum.. bu tam bir terapi whitney. ardından bir saat orman gezintisine çıkıyorum ve o ılık serinlikte zihnimi temizliyorum.. temiz hava insanı çok çabuk acıktırıyor ve öğlen vakitleri tekrar kasabaya iniyorum.. günün kalanında ise romanıma devam ediyorum.. okuduğunda inanamayacaksın.. zihnimdeki tüm bulanık noktalar açıldı sanki.. aklımdakileri tam olarak aktardığım bir eser olacak bu..

    lise yıllarımdan beri anadolu'ya büyük merak beslemiştim biliyorsun. öyle bir merakki beni buralarda kitap yazmaya itecek kadar.. anadolu'nun bir gizeme sahip olduğunu biliyordum ama böyle bir mucize ile, burası gibi saklı bir cennetle karşılaşmayı tahmin etmiyordum.. ve bu cennetin meyveleri insanlarla.. bizler amerika'da huzuru 42. cadde sanırken aslında gerçekçiliği bir kenara bırakmış vaziyetteyiz.. bizler hergün servetimize servet katmak için biraz daha agrasifleşip insanlıktan çıktıkça dünyanın bazı bölgelerinde tebessümle ödeyebileceğin hesaplar olduğunu kaçırmış vaziyetteyiz. bizler gelişen teknolojimizden övgüyle söz ederken mezarlarımızı aslında teknoloji ürünlerinin kazdığını atlamış vaziyetteyiz.. ve whitney müsade et şunuda söyleyeyim: bizler lüks kıyafetlerimiz içinde birbirimize sahte gülüşler yaparken aslında topuğu yırtılmış yere sürünen lastik ayakkabısı ile sırtındaki sepetini taşımaya çalışan ihtiyar kadının yardımına koşan ihtiyar kocasının gözündeki "aşkı" görememiş vaziyetteyiz..

    işte bir amerikalı olarak ben paul biel gördüklerimle ve çözümlediklerimle bu kanıya vardım..
    ımmm whitney özür diliyorum senden.. sanırım burada sonlandırmam gerekli.. akşam için kır düğünü varmış.. yada eksik türkçemin gafletindeyim.. köy düğünüde olabilir.. her neyse davet edildim.. tekrar yazıncaya dek hoşçakal whitney..

    paul..

    (okuduğunuz metindeki kişi ve karakterler hayal ürünüdür.. kimmiş bu paul biel diye google'da arattırmayın. söylemek istediklerimi benim namımda paul yazdı.)
    1 ...