bugün bir fotokopi işi için fotokopi odasının önünde bekliyordum okulda. benden önce bir kadın gelmiş, sınav kağıdı çıkartıyordu, hoca imiş anlayacağınız. bir kaç tane kağıttan 30'lu falan çıkartıyor. sonra bana döndü, "sizinkiler nasıl olacaktı" diye sordu. hepsinden teker teker çıkaracaktım. "ben bunları da bitirsem olur mu?" diye sordu tekrar. çok nazikti, zaten benden de önce gelmişti, "tabii." dedim.
çektirdiği kağıtlara ucundan baktım, fransızca bir şeyler yazıyor. "fransızca?" diye sordum, "aynen." diye yanıtladı. "benim de lisede iken ikinci yabancı dilim fransızca idi." deyince, mutlu oldu, geldiğim okulumu, şimdiki bölümümü ve saire sordu. "belki seneye öğrencim olursun?" deyince, "kısmet, alabilirsem dersinizi neden olmasın?" dedim.
aslında fransızca'ya hep ilgim olmuştur ama bizim okulda batı yabancı dillerini (almanca-fransızca-ispanyolca) alabilmek mucizedir. dersler seçilmeye başladıktan sonra beş dakika içinde tek bir yer dahi kalmaz. insanlar kayıtlı olmadıkları halde derslere gidip hocanın gözüne girmeye çalışarak dersin öğrencisi olmaya çalışıyorlar.
neyse, hocanın fotokopi işi bitti. okulda hoca olduğu için para ödemesi gerekmiyor, ama sayıyı bir çeteleye yazması gerekiyordu. sayıyı, fotokopiyi çeken adamla hesaplamaya çalışırken, ben kafadan hesaplayıp söyleyiverdim. gerçekten çok şaşırmıştı. "senin matematik iyiymiş." falan demeye başladı. halbuki ortada matematik içeren bir durum yok. sırf dört işlem.
gözlemlerimden çıkardığım kadarıyla, dil hocalarının ekseriyetle çoğunluğu matematiğe karşı büyük bir antipati-korku-ön yargı taşıyorlar. bu nedenle en ufak bir hesaplamaya dahi devasa bir matematik uzmanlığı gibi bakıyorlar. "sen kesinlikle seneye sınıfımda olmalısın. ben fra101 hocasıyım, bir sonraki dönem görüşürüz" falan deyip ismimi falan aldı. hoşça ayrıldık.
burada beni daha çok mutlu eden durum, normalde hiç konuşkan olmayan bendenizin, tanımadığım birisiyle kolayca iletişime geçmem, üstüne bir de çok büyük bir ayrıcalık elde etmem. günümün kalanını bildiğin mutlu geçirdim sözlük.