amerika'da ve bir çok Avrupa ülkesinde öcü gözüyle bakılanlardır türbanlı kadınlar. hatta daha kötüsü bunların sokakta saldırıya uğraması, toplu taşıma araçlarına binemez hale gelişleri, dışlanmışlıklarının göstergesi. türbana batı ülkelerinde terör simgesi olarak bakılırken, türkiye'de irtica tehlikesi olarak görülüyor. laikliği yaptıkları mitinglerle sürekli gündeme getiren aydın(!) kesim, hiçbir zaman laik olmayan türkiye cumhuriyetini, tam tersine dini devletin kontrol ettiği bir türlü kabul etmiyor. lastik gibi çekilen bu türban sorunu için yapılan Baskının yarattığı mağduriyet ve haklılık duygusunun bir sonucu da, baskıya uğrayan tarafın giderek politikleşmesidir. Üniversitede okumaları ya da kamu kurumlarında çalışmaları engellenen türbanlı kadınların, kendi yaş gruplarından başı açık olanlara göre oransal olarak çok daha politik oldukları görülebiliyor. Hakları için mücadele etmenin onları politikleştirmesinin yanı sıra başörtüsünü bir politik sembol haline getirdiği de açıktır. avrupa'da da başörtüsü yasaklandıkça, bir isyan unsuruna dönüşüyor ve politk sembol haline gelmekten kurtulamıyor. türbanın politik bir sembol olduğunu söyleyip yasaklama yoluna giden devletin, her anlamda kemalist sembollerle donatılması politik unsur olarak görülmüyor. 12 eylül faşizminden sonra kitlelerin bilinç altına, Politika kötü bir şeyse onu simgeleyen şeyler de kötü demektir gibi bir anlam kazıtılıyor. * oysa ülkemdeki sorun türban sorunu değildir. eğer ortada bir sorun varsa, bu herkesin dini inancını ya da inançsızlığını serbestçe ifade edebilmesiyle, devletin dinden elini çekmesiyle, her türlü dinsel mezhepsel ayrımcılığa ve baskıya son verilmesiyle zaten çözülecektir. kadınları yasaklarla, cezalarla, baskıyla başlarını açmaya zorlamak, zorla örtünmelerini istemek kadar zorbalıktır. kadının türbanını kamu yerlerinde çıkarma zrunluluğu, elit kesimin ağzına sakız olan özgürlük ve demokrasi değildir. aynı şekilde madalyonun diğer yüzüne bakarsak, islami çevrelerin de türbanın, kadının özgürlüğünün bir sembolü olduğunu söylemesi de örtünmenin erkek egemenliğinin özgül bir sembolü olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmiyor. aynı kadının başörtüsünü özgürlüğünün bir simgesi olarak görmesinin onun bir esaret sembolü olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmemesi gibi. sonuç olarak, türban yüzünden kadın haklarının kısıtlanmaması, kamu kurumlarına girişlerinin yasaklanmaması, ve bu nedenle türbanın baskı unsuru olarak kullanılmaması gerekir. ama tüm bunlara rağmen türbanın kadının özgürlüğünün değil erkek egemen toplumun esaretinin sembollerinden biri olduğunu da unutmamak gerekiyor.*