iş kazaları olarak değerlendirilen lakin iş cinayetleri diye değiştirilmesi gereken ölümlerdir. daha dün okudum inşaat işçileri derneği kurucu üyesi ersoy şahin'in bir konuşmasını. "inşaat işçisi çok ağır koşullarda çalışıyor; zamana yayılarak ölüyor. herkes meslek hastası... son yıllarda iş kanunu değişti ama iş güvenliğine bakış değişmedi. diyor ki: kafana baretini tak, yeleğini giy, kemerini tak... bir sermaye grubunu başka bir sermaye grubu denetliyor." fazlasıyla gerçekçi bir durum analizi. 2013 verisini almış gazete, ölen işçilerin 59'u çocuk. acıklı değil mi bu? ve ulusal basına yansımayan ölümler de fazlasıyla mevcut. bizde bu tür vahim olaylar yaşandığı anda işçi adı geçiyor. vicdan terazisi bozuklar dahi, böylesi çoklu ölüme sahip cinayetlerin ardından biraz hissiyat sahibi oluyor. 1 mayıs'ta ayağına new balance giymiş genci konuşuyor, 1 mayıs'ta sokağa çıkmış avukatı, doktoru, öğretmeni konuşuyor, elinde akıllı telefonu olan işçiyi konuşuyor. çünkü onlar için, işin magazinel boyutu daha konuşulası. bir de yakıştırmıyor işçiye akıllı telefonu, yakıştırmıyor avukata sokakları. çünkü her türlü gerçek alan ya da sanal medya onların fikri üzerine inşaa edilmeli. oysa emekse mevzu, bu ülkede emeği sömürülen herkes işçidir. ve hangi konumda olursa olsun kişi, bunun için mücadele etmelidir. benim de emek mücadelem, ekmek mücadelem var. benim de adaletin olmadığı zorbalığın ince ince işlendiği kaldırımlarda sözüm var. her şeyden öte ben insanım, insani duygularım var. 13 mayıs 2014 soma maden ocağı kazası ölenler için rahmet dilemekten de öte, içselleştirilmesi gereken bir duruşa sahip olmayı öğretiyor. umarım öğretiyordur.
sokaklar bizim; maden işçisinin, inşaat işçisinin, kot taşlayan işçilerin, temizlik işçilerinin... 18 yaşında yerin kaç km altına giren ve orada hayatını kaybeden gencin. devlet, işçi ölümlerine dur de!