dinledikçe tadı bozulmayan uzun ömürlü enteresan şarkı. müzikal olarak aslında çok da ahım şahım bir şey değil. cenk taner desen o da kim la dersin. yolda görsen tanımaz, hatta omzuna çarpıp pardon birader bile dersin. belki bir kadıköy sokağında yirmi kişilik bir gruba şarkı söylerken rastlar, sokak çalgıcısı der geçersin. iş sahibi olursun. bir sevgili bulursun. falan.
demek ki şarkıda sözlerden, notalardan fazlası var. işte onu çekici yapan da bu fazlalık. kadıköy sokaklarında herkesin sık rastladığı tipsiz ama çekici insanlar gibi tipsiz ve eskimeyecek olan şarkı. yalnız ve kaybeden olmanın gururu. insanın kendi kendine yetebildiği , hiç bir şeyin sorun olmadığı dört dakika. şöyle sevgilim olsa, bir kadıköy akşamında tanışmış olsak. sonra da ayrılsak öhöm yok yok hatta o beni terketse bile dedirtebilecek anlar. belki de gariban avuntusu. sonra da aman canım ne gerek var bunlara derken şarkı bitmiş meğer. aradan bir kaç saat geçer başa sararsın. dinlerken hep aynı hissiyat, sigarayı ateşledikten sonra gözünün önüne gelen görüntüler hep aynı zaten.
kalabalık bir sokakta masalarda bira dolu bardaklar, rıhtımda bekleyen belediye otobüsleri, sarı lacivert renkler. modaya çıkan küçük tramvay. bir de akmar pasajından geçerken gelen küflenmiş kitap kokusu. öyledir.