mayıs ayı bugün gelmiş gibi görünüyor... son bir kaç gündür yeni bahara yakışmayan günler yaşadık. lakin ben yağmuru severim. çok severim hem de. çimin, toprağın ve yeni açan taze çiçeklerin o mis, tatlı kokusunu ancak yağmur en doğallıyla açığa çıkarabilir.
ben bir sokak lambasıyken, salt beton yığınları içinde değildim. bu sebepten ötürü kendimi şanslı görmüşümdür hep. yanımda çokça ve boyumca ağaçlar, yemyeşil çimler ve minik çiçekler de vardı. o minik çiçeklerin kokusu benim boyuma yetişmediği zamanlarda, yağmur imdadıma yetişir, kokuları gökyüzüne dek çıkarıverirdi.
böyle tatlı bahar yağmuru dolu günler bana o mayhoş haftalarımı anımsattı.
yağmur yumuşak yumuşak yağar ve asla üşütmezdi.
gerçi bu genellikle nisan ayında meydana gelir, adı da meşhur nisan yağmurları olurdu. şimdi mevsimler birer ibre atmış görünüyor.
bir beton yığını olarak, betonlardan hep nefret etmişimdir! koca koca binalar, önümde yaz sıcağıyla kavrulan asfaltlar, yapay renkli duvarlar...
arkamdaki ve yanımdaki bahçe olmasa inanın tahammül edemezdim! karşımda da bir orman manzarası vardı bir zamanlar...
tam karşımda koyu rnekli çam ağaçlarının oluşturduğu mükemmel tepelik, kış aylarında bembeyaza boyanıyor, sıcakta da eşsiz bir renk cümbüşü yaratıyordu.
sonra, tamı tamına 3 buçuk ayda tam karşıma 3 bina dikiverdiler. o kadar çabuk oldu ki, alışmam mümkün değildi. ne bir ağaç görüyor ne de o kozalakların hayat veren kokusunu duyabiliyordum artık. kuş cıvıltıları bile uzaklaşmıştı sanki.
işte o günlerden sonra yanımdaki minik bahçelerle yetinmeyi öğrendim.
bir direk olmak zaten yetinmeği öğrenmek demektir. hiçbir zaman istediğiniz gerçekleşmez. doğa kanunlarına aykırıdır bir kere. hiç ayaklanıp kollarını aça aça koşabilen bir sokak lambası gördünüz mü? ya da yolun tam ortasında başka bir sokak lambasıyla tango yapan bir sokak lambası? görmediniz.
ama görmemeniz demek onun bunu yapmayı istemediği anlamına gelmez.
bence her sokak lambası koşmak istiyordur benim gibi. koşup çok uzaklara kaçmak. e hiç birimiz böyle bir direk göremediysek henüz, yetinmeyi bilme zorunluluğu tezim kanıtlanmış oluyor demektir.
tüm ömür bir yere çakılı kaldığınızı düşünsenize? kış,yaz,bahar sizi mutlu edebilen tek şey manzaralardır ve o manzaraların tam ortasına da beton yığınları dikildiğinde, o ömür çekilmez bir hal alır.