Kardeş sen yazılı kaynaklar yakıldı falan demişsin de çok yanlış gelmişsin onu söyleyeyim. 21. yüzyıl akademisinde dahi bir metne dair araştırmalar yazılı ve sözlü kaynaklar vasıtasıyla yapılır. Bilim, Sanat, kültür yalnızca yazılı kaynaklar üzerinde dönmez.
Yazılı kaynaklar yerleşik hayata geçiş sürecini tamamlamış, devlet teşkilatını oturtmuş, belli bir medeni seviyeye ulaşmış halkların işidir. Kuran-ı Kerim'in indirildiği dönemin Arap yarım adası ise (sizin gibi salakların hep arapları aşağılamak için kullandığı bir sözle) bedevilik kültürünün izlerini taşıyordu. Yani yarı göçebe bu arap halklarının yazılı kültür öğeleri meydana getirmesi, yazılı eserlere dayalı bir gelenek ortaya koyması zaten mümkün değildi.
bu bilgiler ışığında söyleyebiliriz ki Kuran-ı Kerim Sözlü edebiyat kültürü olan bir topluma indirilmiştir ve sözlü edebiyat kültürünün teamüllerine göre kornmuş saklanmış yüzlerce kişi tarafından ezberlenmiştir.
Burada dangalağın biri çıkacak sözlü kültürün güvenilirliğini sorgulayacak o yüzden Ege üniversitesi türk dili edebiyatı bölümünde profesör olan kıymetli hoca Yavuz Akpınar'dan bir olay nakletme ihtiyacı duyacağım.
Erzurum'da bir köy kahvesinde radyoda Erzurum'lu bir aşık olan aşık sümmani'ye ait bir türkü çalınır. türküyü duyan ihtiyarlardan biri derhal sandalyesinden fırlar yanlış yapmışlar diye kızarak. Araya sora en yakın trt yetkilisini bulur sırtında sazıyla kim bilir hangi şehire kadar giderek ve siz trt radyosunda türküyü yanlış çaldınız diyerek doğrusunu çalar. daha sonra anlaşılır ki trt'nin yazılı kaynaklarında gerçekten yanlışlık vardır. Doğru olan ihtiyar amca yani sözlü kaynaktır.