yerinde olmak istediğim kadınlar tanıdım,
ya da
çok kötülerini görüp,
keşke yerimde olsa dediklerim kadınlar,
kadınları tanımak zor derler ya,
hiç inanmadım buna,
ben insanları tanımak zor cümlesine inanan biriydim,
çok kırılanlar ya da çok yıprananlar insanlara
güvenemez hale gelir,
cinsiyet ayırt etmez,
ama ah be ne kadın dediklerim
nasıl mıydı ?
birer ihtiyaçtı !
su,ekmek, hava gibiydiler,
anneydi bunlar, muhtaç olmayı öğreten kadınlar
ne de hoştular
bir de anne olmadan ihtiyaç olanlar vardı
ah ne de özenirdim onlara
bir erkeğin ona ekmek, su gibi hasret kalması,
nimetten sayması,
temel ihtiyaçların da yemekten sonra o hatunun
gelmesi,
ne de kıskanılası idi ,
nasıl olur diye çok kafa yordum,
bazı zaman bakışlarından anlardım sevgililerin nasıl
sevdiklerini,
nasıl muhtaç olduklarını, sanki olmasa ölecekmiş
gibi olması,
bunlar da oluyordu zaten, yoksan ölürüm deyip,
canına kıyanları,
yoksan hep acı içeyim diye şişenin dibini görenleri,
sahte aşk peşinde koşanları,
bir ruh nasıl doymazdı ki, varlığına,
acaba varlığı yok diye mi yokluğu bizi mahfediyordu?
nasıl da severdik mahfolmayı,
nasıl da kan ter içinde kalırdık sevilmek için,
son nefesimiz onun olsun diye nasıl da harcardık ömrümüzden,
elimizde kalanlarla yaşayamazdık sonra
nasılsın dediklerinde
yaşamaya çalışıyorum derdik,
nasıl da koyardı bize sevgilinin yokluğu,
nasıl bir nesildik ki biz ? nasıl seviyorduk ?
sevmeyi mi beceremiyorduk ?
herkes mutlu değil miydi severken
ya da mutlu olmak için sevmiyor muyduk biz,
sevişmiyorduk ki biz,
seviyorduk.
belli ki bir şeyleri yanlış yapıyorduk !
biz aslında çok şeyi yanlış yapıyorduk,
bi kere sevince sevileceğimizi sanıyorduk,
hey yavrum hey,
sen elmayı seviyorsan diye elmanın da seni sevmesi şart mı diye
diye kendimizi eyledik,
sonra sokaklardan duyduk,
aga seven sikilir, siken sevilir dediler
aaa çok ayıp dedik, halbuki gerçekler ayıp gelmemeliydi bize,
ne de doğruydu hepsi,
sonuna kadar.
yanlış yapıyorduk inanarak,
inananların devrinde değiliz artık,biri bize bunu
hatırlatmalıydı, o eski sevmeler kalmadı demeliydi,
yoksa büyüdük mü diye üzülmezdik,
küçükken daha mı güzel seviyorduk,
daha masum,
ya da biz aslında sevdik ama
şimdikiler mi sevmiyordu ?
ama nasıl da masada el ele oturup, gözlerinde boğuluyorlardı,
onlar böyle mutluyken neden ben dudaklarıma kanamayı öğretmiştim,
ne değişmişti ki,
masumiyet mi kaybolmuştu ?
sevişince sevilmiyor muydu yoksa,
beraber uyuyunca sevgi olmuyor muydu,
klişe miydi bunlar,
hani muhtaç oluyorduk sevince, uyuyamıyor insan
uyuyamıyor onsuz,
bu da mı ihtiyaç değildi,
ben de muhtacım tenine, nefesine.
neydi o zaman bizi sevilmez kılan,
bizi değersiz kılan,
belki de hak etmiyorduk sevilmeyi değil mi ?
sahi,
sevilmeyi hak etmek var mıydı ?
kimler hak ediyordu ihtiyaç hatunu olmayı,
onsuz yaşayamam denmek için nasıl bir hatun olmak
gerekiyordu,
kalbinle her şeyinle onun olmaya hazır hatunlar gördüm,
ihtiyaç hatunu olamadılar,
sonra sadece ihtiyaç olarak beden ihtiyacı ortaya çıktı,
kadın beden olarak görüldü, öyle bir hal aldı ki ,
kadın sevişmek için var dediler, öyle yaşadılar,
öyle kullandılar,
kadın zaten neslin devamı için ihtiyaçtı
benim bahsetmek istediğim - manevi -
anlamda ihtiyaç, yokluğunun bünyeye tecavüz etmesi,
sıkıntı, dert, özlemin cisimleşmesi idi ,
nasıl bu kadar sevebilirdi ki bazıları,
tamam bu bazıları seviyordu ama diğerleri neden sevemiyordu,
işte o zaman bir ton cevap çıktı,
şans, karakter, kader, tercih,
hangisine cevap verirdi ki bir bünye,
tek soruda yıkılan insanlarız biz hangisine
ne diyebilirdik, sustuk,
zaten sevilmeyenler hep susar,
öyle sustuk, ihtiyaç olmayı bekledik,
sonra da vazgeçtik aslında -ihtiyaç olmaktan-
gücümüze gitti,
ne ki bu ya diye aşağıladık,
birine muhtaç yetişmedim ben diye isyan ettik,
sanki annesiz bu zamana gelirmişiz gibi,
sonra da çocuk gibi annem hariç derdik,
evet ya biz ihtiyaç olmak istemedik belki de
ama asıl sorun biz dengesiz insanlardık,
ondan kaybettik,
yoksa kim istemez ki, ekmek, su gibi olmayı,
biz bir yerde kaybettik ama nerde ?
orası muamma işte !