yalnızlıktan geberiyorum, konuşabilecek tek bir insan yok, içip içip küfür edebileceğim, kızlara laf atabileceğim, beraber edip cansever okuyabileceğim tek bir insan, hadi be oradan, göethenin dili ağır diyen bir insan yok gözlerimin içine bakarak. Geberiyorum yalnızlıktan... Fakat tek başıma kalamıyorum bir türlü. Evde, ofiste, sokakta insanlar konuşanlar susmak, bitmek bilmeyen bir iştahla konuşanlar. Uğultular, uğultular beynimin içini kemiriyor. Kendimi bir Türk sanat müziği konserindeymiş gibi hissediyorum, orkestra belli bir senfoniye uymadan çalıyor, tüm sazların sesleri birbirine karışıyor, ben hiçbir şey anlamıyorum. uğultulardan başka, kalabalıkların sesi kendi sesime karışıyor, kendi sesimi kaybediyor. susuyorum, sonra tek başınalığa susuyor, yalnızlığın içerisinde bir yerlere gizlenmiş, yada kelimesine fazla geldiği için intihar etmeyi tercih etmiş tek bir harfe dönüşüyorum. Sonra bir gemi oluyorum, okyanusun ortasında terk edilmiş, tüm kamaraları, sintinesi, su almış bir gemi, ilk önce kaptanının terk ettiği bir gemi, tamiri mümkün olmayan bir gemi, sadece intihar etmek isteyen yunusların ve göçmen kuşların mola yeri olarak uğradığı bir gemi oluyorum. Cinayetler işleniyor gözlerimin önünde, masumiyetin simgesi olan bir martı, bir balığı avlarken acımasız bir katile dönüşebiliyor, beynimde bilimsel terimler, paradokslar, anlamlandıramadığım tezatlar dolaşıyor. Oysa ben uyumak istiyorum, oysa hiç kimsenin beni bulamayacağı bir kilisenin zangoçu, yahut bir sünger avcısı olmak, gelir misin benimle diyebilmek? sözcüklerden düşen ünlü harfleri kolundan tutup kaldırmak istiyorum, oysa ben tüm insanların çocukça hayallerinin kahramanı, alaaddinin sihirli lambasının cini olmak istiyorum. Ama insanlar ölüyor yanı başımda, sevginin göstergesi olarak senin için yaşarım yerine senin için ölürüm diyor, ölümün soğukluğu sevginin, aşkın, sadakatin, sıcaklığının önüne geçiyor. Oysa sadece uyumak istiyorum ben, cemal süreya okumak, tek başıma kalmak istiyorum, yalnız olmak değil...