Türkçülük Davası aklanma (beraat) ile sonuçlanmış olmasına rağmen, özellikle Milli Eğitim
Bakanlığında görevli olan Türkçüler, Türkçü olmanın bedelini ödemeyi sürdürdüler. Bu
bedeller, görevlerine başlatılmama, öğrenim ve/veya hizmet kıdemlerinin çok altındaki,
ülkenin çok uzak yerlerindeki görevlere atanma, vb. gibi uygulamalardı. Bunların belirgin
olanlarını şöyle özetleyebiliriz:
Bu tür uygulamaların en zorlusunu Atsız yaşadı. Kendisine 1949a kadar görev verilmedi. O
tarihte verilen görev ise, öğrenim durumuna ve mesleğine uygun olan lise öğretmenliği
değil, kütüphane memurluğu idi. Bunun ereği, kuşkusuz, onu öğrencilerden uzak tutmaktı.
1950 yılındaki iktidar değişikliğinden sonra Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine
atandı ise de, orada ancak bir buçuk öğretim yılı çalışabildi. Ankarada 04.05.1952 günü
verdiği Devletimizin Kuruluşu konulu konferans bahane edilerek, Süleymaniye
Kütüphanesindeki sürgünlük görevine yeniden gönderildi ve emekli olduğu 1969a kadar
orada tutuldu (Sefercioğlu, 2005 : 88-102.).
Nejdet Sançar da bu tür bir uygulamadan nasibini aldı. Birkaç yıl Zonguldak Kömür
işletmesinde işçi-memur olarak çalıştı. M. Çelikel Lisesi edebiyat öğretmenliğine, ağabeyi
Atsız gibi, ancak 1949da verildi; 1950 yılında da Edirne Lisesine gönderildi. Fakat orada
çok kalamadı. Milli Kütüphanede çalışmak kaydı ile Ankara Gazi Lisesi edebiyat
öğretmenliğine atandı ve emekliliğine iki yıl kalıncaya kadar orada çalıştı. Sonra da Gazi
Lisesindeki asıl görevine geçti. Ancak, ağabeyininkinden farklı olarak, Milli Kütüphanede
görevli iken, Polis Kolejinde ve Gazi Lisesinde dersler verme fırsatını bulabildi
Siyasal Bilgiler Okulu iktisat Bölümünü bitirmiş olan M. Zeki Sofuoğlu tutuklandığında,
yedek asteğmen olarak askerlik hizmetini yapıyordu. Cezaevinden kurtuluşunun ardından,
yurt hizmetini tamamlamak için Bitlisteki kıtasına gitti. Terhisinden sonra da birkaç yıl
geçici işlerde çalıştı. Öğretmenlik yapmak istediği için 1949 yılında Düziçi Köy Enstitüsünde
görev aldı. Kısa süre sonra bir ilkokulun, ardından da Mersin Ticaret Lisesinin
öğretmenliğine atandı. Başarılı bir öğretmenlik ve yöneticilik hayatı yaşadı ve Milli Eğitim
Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığından emekli oldu.
Hikmet Tanyu, tutuklandığı sırada DTCFde Felsefe Bölümü öğrencisi idi; bir yandan da
memurluk yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Aklanıp özgürlüğe kavuştuktan sonra
hem birtakım geçici işlerle uğraştı, hem de öğrenimini sürdürdü. 1948de fakültesini bitirdi
ve lise felsefe öğretmeni oldu. Fakat ona öğrenim durumuna uygun bir görev verilmedi.
Pınarbaşı ve Kayseride ilkokul sınıf, Osmaniye Ortaokulunda Türkçe, Arifiye ilköğretmen
Okulunda meslek dersleri öğretmenlikleri yaptı. 1955 yılında, türlü engelleri aşarak, Ankara
Üniversitesi ilahiyat Fakültesine asistan odu. Orada, akademik yükselme basamaklarını
kısa zamanda çıkarak profesörlüğe ve dekanlığa yükseldi.
Öte yandan, 3 Mayıs 1944 sonrasının sıkıntılarına ve üzüntülerine, Türkçülük Davası
sanıklarınınkiler yanında, o şerefe erişemeyen bütün Türkçülerin kendileri, aileleri ve
yakınları da katlanmak durumunda oldular. Toplumdan soyutlanma, dışlanma, kuşkulu
davranışlarla karşılaşma onların kaderi oldu. Bunların etkilerini silmek de kolay olmadı. Bu
türden bakış ve davranışlar uzun yıllar boyunca sürdü.