3 mayıs 1944

entry26 galeri
    16.
  1. Kişilere Yönelik Sonuçlar ve işkenceler.

    Türkçülük Davası aklanma (beraat) ile sonuçlanmış olmasına rağmen, özellikle Milli Eğitim
    Bakanlığında görevli olan Türkçüler, Türkçü olmanın bedelini ödemeyi sürdürdüler. Bu
    bedeller, görevlerine başlatılmama, öğrenim ve/veya hizmet kıdemlerinin çok altındaki,
    ülkenin çok uzak yerlerindeki görevlere atanma, vb. gibi uygulamalardı. Bunların belirgin
    olanlarını şöyle özetleyebiliriz:
    Bu tür uygulamaların en zorlusunu Atsız yaşadı. Kendisine 1949’a kadar görev verilmedi. O
    tarihte verilen görev ise, öğrenim durumuna ve mesleğine uygun olan lise öğretmenliği
    değil, kütüphane memurluğu idi. Bunun ereği, kuşkusuz, onu öğrencilerden uzak tutmaktı.
    1950 yılındaki iktidar değişikliğinden sonra Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine
    atandı ise de, orada ancak bir buçuk öğretim yılı çalışabildi. Ankara’da 04.05.1952 günü
    verdiği “Devletimizin Kuruluşu” konulu konferans bahane edilerek, Süleymaniye
    Kütüphanesindeki sürgünlük görevine yeniden gönderildi ve emekli olduğu 1969’a kadar
    orada tutuldu (Sefercioğlu, 2005 : 88-102.).
    Nejdet Sançar da bu tür bir uygulamadan nasibini aldı. Birkaç yıl Zonguldak Kömür
    işletmesinde işçi-memur olarak çalıştı. M. Çelikel Lisesi edebiyat öğretmenliğine, ağabeyi
    Atsız gibi, ancak 1949’da verildi; 1950 yılında da Edirne Lisesi’ne gönderildi. Fakat orada
    çok kalamadı. Milli Kütüphane’de çalışmak kaydı ile Ankara Gazi Lisesi edebiyat
    öğretmenliğine atandı ve emekliliğine iki yıl kalıncaya kadar orada çalıştı. Sonra da Gazi
    Lisesindeki asıl görevine geçti. Ancak, ağabeyininkinden farklı olarak, Milli Kütüphanede
    görevli iken, Polis Kolejinde ve Gazi Lisesinde dersler verme fırsatını bulabildi

    Siyasal Bilgiler Okulu iktisat Bölümünü bitirmiş olan M. Zeki Sofuoğlu tutuklandığında,
    yedek asteğmen olarak askerlik hizmetini yapıyordu. Cezaevinden kurtuluşunun ardından,
    yurt hizmetini tamamlamak için Bitlis’teki kıt’asına gitti. Terhisinden sonra da birkaç yıl
    geçici işlerde çalıştı. Öğretmenlik yapmak istediği için 1949 yılında Düziçi Köy Enstitüsünde
    görev aldı. Kısa süre sonra bir ilkokulun, ardından da Mersin Ticaret Lisesinin
    öğretmenliğine atandı. Başarılı bir öğretmenlik ve yöneticilik hayatı yaşadı ve Milli Eğitim
    Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığından emekli oldu.

    Hikmet Tanyu, tutuklandığı sırada DTCF’de Felsefe Bölümü öğrencisi idi; bir yandan da
    memurluk yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Aklanıp özgürlüğe kavuştuktan sonra
    hem birtakım geçici işlerle uğraştı, hem de öğrenimini sürdürdü. 1948’de fakültesini bitirdi
    ve lise felsefe öğretmeni oldu. Fakat ona öğrenim durumuna uygun bir görev verilmedi.
    Pınarbaşı ve Kayseri’de ilkokul sınıf, Osmaniye Ortaokulunda Türkçe, Arifiye ilköğretmen
    Okulunda meslek dersleri öğretmenlikleri yaptı. 1955 yılında, türlü engelleri aşarak, Ankara
    Üniversitesi ilahiyat Fakültesine asistan odu. Orada, akademik yükselme basamaklarını
    kısa zamanda çıkarak profesörlüğe ve dekanlığa yükseldi.

    Öte yandan, 3 Mayıs 1944 sonrasının sıkıntılarına ve üzüntülerine, Türkçülük Davası
    sanıklarınınkiler yanında, o şerefe erişemeyen bütün Türkçülerin kendileri, aileleri ve
    yakınları da katlanmak durumunda oldular. Toplumdan soyutlanma, dışlanma, kuşkulu
    davranışlarla karşılaşma onların kaderi oldu. Bunların etkilerini silmek de kolay olmadı. Bu
    türden bakış ve davranışlar uzun yıllar boyunca sürdü.
    0 ...