3 mayıs 1944

entry26 galeri
    15.
  1. SAPTIRMALAR ve iŞKENCELER
    Ankara’da yapılan görkemli gösteri ve yürüyüş, Sovyetler Birliğinin 2. Dünya Savaşını
    sonlandıran bir zafer kazanma yolunda ilerlemesi karşısında, o zamana kadar yürüttüğü
    Alman yanlısı politikaya yön değiştirme telaşına düşen Cumhurbaşkanına ve emrindekilere
    iyi bir fırsat gibi göründü. Yayınlarında Türk dünyasına ilişkin yazı, yorum ve haberlere
    çokça yer veren Türkçüler, tutsak Türklerin büyük çokluğu işgalindeki topraklarda yaşayan
    Sovyetler Birliği yöneticilerini zaten tedirgin etmekte idi. Türkçülük aleyhine bir kampanya
    açılması ve başlıca Türkçülerin tutuklanıp cezalandırılması, Sovyetlere yönelişe, yani
    SSCB’nin kandırılabilmesine (!) yarayabilirdi.
    Ayrıca; Maarif Vekilinin, 3 Mayıs’ın kahramanı olarak görülen Atsız ve kardeşi Nejdet
    Sançar ile görülecek hesapları vardı: Atsız (1934 ; 102-105.), “Alaylı Alimler” adlı yazısında
    Yücel’in, 18 önemli yanlışını belirlediği Türk Edebiyatına Toplu Bir Bakış adlı kitabını ağır bir
    dille eleştirmiş, yazısını “Hasan Ali Bey! Çizmeden yukarı çıkmayın. Ben içtimaiyat kitabı
    yazmaya kalkıyor muyum?” diyerek bitirmiş; Orhun’daki son yazısında ise onu istifaya
    çağırmıştı. Sançar ise, 1939 yılında, görevli olduğu Sivas Öğretmen Okulunu ziyaret eden
    bakanı karşılamamakla kalmamış; onunla, okulun müdürü ve öğretmenleri önünde, çetin
    bir tartışma yapmıştı (Sançar (1947) : 14-25). Herhalde, böylece onların yaptığı
    saygısızlıkların (!) öcü de alınabilecekti.
    O yıllarda inönü’nün annesine mevlit ve aşir okumakla da ünlü olan ve bundan dolayı
    Cumhurbaşkanlığı Köşküne sıkça, serbestçe gidebilen Hasan Ali Yücel, durumu hemen
    inönü’ye aktarmış ve Rusya’ya yönelmede Türkçüleri kullanma yönünde olurunu almış
    olarak faaliyete geçmiş olmalıydı. işte soruşturmanın yönü, muhtemelen bu sebeplerle
    saptırılmıştı.
    Zaten bakan önceden tedbirini almış ve Atsız’ın Özel Boğaziçi Lisesindeki görevine 7 Nisan
    1944 günü son verdirtmişti (Atsız, vb., 16.03.1951 : 13). Hemen Atsız ve tanınmış
    Türkçülerin ev ve işyerlerinde aramalar yapıldı. Bulunan bazı mektuplar vb. delil sayılarak
    gözaltılar ve tutuklamalar o yöne çevirildi. Ankara’da gözaltına alınan bazı gençler de
    istanbul’a gönderildi. Atsız-Sabahattin Ali davası dolayısıyla Ankara’da bulunan Atsız ise,
    istanbul’a gitmek üzere hazırlık yaptığı otelde tutuklandı ve daha sonra istanbul’a trenle
    gönderildi.
    O arada, çoğu Ankara ve istanbul’da bulunan, yurdun değişik yerlerinde görevli olan veya
    yaşayan bazı kişiler de, ya Atsız’a mektup yazmış olmaları ya da Orhun dergisinin açtığı
    ankete katılmış bulunmaları bahane edilerek tutuklandılar. Bunların Ankara’ya getirilenleri
    ile sonradan gözaltına alınmış olanları istanbul’a gönderildiler.

    Gözaltına alınıp tutuklananların kimisi sivil, kimisi askerdi. Sivil olanlar Sirkeci’deki, o
    yıllarda Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Hanına, asker olanlar ise o zaman
    istanbul’un Tophane semtinde bulunan Askeri Cezaevine kapatıldılar.
    Bundan sonra, oralara getirilip tutuklananlar için bir cehennem hayatı başladı. Onların
    hepsi “ihtilattan men” edilmişlerdi; en yakınları, hatta ailelerinden biri ile dahi
    karşılaşmaları, görüşmeleri yasaktı. Tıkıldıkları tek kişilik, penceresiz ve ışıksız hücrelerde,
    birbiri ile karşılaşmaları, konuşmaları ve görüşmeleri de mümkün değildi. Bu yüzden oraya
    kimlerin getirildiğini bilmiyorlardı. Ancak bazılarını, hücrelerini bekleyen polis veya
    askerlerle bir isteklerini iletmek için koridorda konuşurlarken, duyabildikleri seslerden
    tanıyabiliyorlardı.
    Daha sonra ilk soruşturma başladı. Bu dönemde tutuklular, önceden hazırlanmış bir
    “ifade” metnini imzalamaya zorlandılar; imzalamayanlar çeşitli işkencelere uğratıldılar. O
    dayanılmaz günleri, Atsız bir koçaklamasında şöyle dile getirir:

    Burda güneş açmıyor,
    Ümit kuşu uçmuyor,
    Yok yok, kervan göçmüyor,
    Dakikalar geçmiyor.
    Döndüm vuslat yolundan,

    Yandım firkat çölünden.
    Tanrı rahmet selinden,
    Bir damlacık saçmıyor.
    Bir kadının melali,
    Bir yavrunun hayali,
    Bir evin öksüz hali,
    Gözlerimden kaçmıyor.
    Karardı gündüzlerim,
    Kış oluyor yazlarım,
    Dumanlanan gözlerim,
    Uzak yakın seçmiyor.
    Bir gönülüm: Muratsız.
    Bir kartalım: Kanatsız.
    Kendinden geçse Atsız,
    Dakikalar geçmiyor…
    0 ...