ilkokul öğretmeni

entry105 galeri
    74.
  1. yine uzun yazılarımdan bir tanesi olacak bu yazı. gece gece aklıma geldi ve hemen başlığımı bulup yazmak istedim.

    önce bir tanımla başlayalım..

    insan hayatını önemli derecede etkileyen insandır ilkokul öğretmeni. çünkü 6 yaşımızdan itibaren(şimdi bu yaş 5 e kadar düştü) sabahtan akşama kadar bu insanlayız ve artık terbiyemizi bu insanlar veriyor.

    ilkokul öğretmeninin yaptıklarını unutan birini ben zannetmiyorum. ilkokul öğretmeni döver evet, az dayak yemediktir. ancak bazı ilkokul öğretmenleri vardır ki bunlardan daha fazlasıdır. işte benim ilkokul öğretmenim böyleydi..

    benim ilkokul öğretmenim, boyu 1-1.10 metre olan çocuğa zorla tüm kitaplarını sırtında taşımasını isteyen bir öğretmendi, ki bunu isteyen belki de sadece benim öğretmenim değildi. biz 20 yaşında spor salonuna gittiğimizde "kardeşim boyun bir kaç sene daha uzar halter kaldırma" lafıyla karşılaşabiliyoruz. ancak ilkokul öğretmenimize annelerimiz şikayet ettiğinde o inanılmaz dolu çantaları "köy çocukları taşıyor onlar da taşısınlar" cevabını alıyordular.

    elbette köy çocuklarının çektiği çile bambaşkaydı ama bu sağlıklı olanın ağırlık kaldırmamak olduğu gerçeğini değiştirmezdi.

    bu ilkokul öğretmenimin "küçük" hatalarından bir tanesiydi.

    şöyle bir durum düşününki, ilkokul 1.sınıftasınız, okuma bayramına çalıştırmak için bir kaç insan gelmiş okulunuza, diyorlar ki size oyun oynayacaksınız. daha yaşınız 6, zaten oyun çağındasınız, hele bir de arkadaşlarla olunca deliriyorsunuz. oley oyun oynayacağız!

    üstelik o zaman okula staj yapmaya gelen abilerin ablaların gelmesi veya halk oyunu oynatan abilerin gelmesi inanılmaz mutlu eden bişeydi, bir değişiklik oluyordu, tıpkı beden dersine çıkar gibi, bahçeye çıkılıp, oyun çalışılacak.

    ancak bir de bakıyorsunuz ki sizi bir salona topluyorlar, bu salonda ilkokul öğretmeni iyi oynayanları değil(ki iyi oynayanları olsa yine tasvip edilecek bir durum değil) başta sınıf annesinin kızı olmak üzere sevdiği öğrencileri oyuna alıyor ve sizler dışarı çıkarılıyorsunuz.

    ayrıca uyarılıyorsunuz 'kapının önünden ayrılmayın!'

    içeride arkadaşlarınız oyun oynuyor, müzik çalıyor, siz beğenilmediğinizi düşünüyorsunuz ve sadece o arkadaşlarınızı kıskanmakla yetiniyorsunuz, o kapının önünde ümitsiz bir biçimde bir kaç sizin gibi şanssız arkadaşınızla bekliyorsunuz. arkadaşlarınız sanki özel, zeki, seçilmiş kişilermişçesine içeride çalışıyor müzik eşliğinde... içlerinde en sevdiğiniz arkadaşınızda var, ondan ayrısınız, moraliniz ayrı bir bozuk!

    daha birinci sınıfsınız, birinci..

    kendi bayramınızda, kendi okuma bayramınızda, büyük bir zevkle oynayamıyorsunuz. hevesiniz kalmıyor. tabiki 6 yaşında bu tür derin düşüncelere girmiyorsunuz ama yıllar sonra dank edipte aklınıza geldiğinde ilkokul öğretmenine değişik küfürler savurabiliyorsunuz..

    sonra ilkokul öğretmeni denen şahıs, sizin çok dışlandığınızı fark ediyor ve sizi de oyuna almaya karar veriyor(şanssız arkadaşlarınızla birlikte), ancak özenle en arkaya gönderiliyorsunuz ve sınıfın sevilen öğrencileri en önde sevilmeyen öğrencileri en arkada olmak üzere dizelenip, bayramda oyununuzu oynuyorsunuz. ananız babanız sizin fotoğrafınızı çekmek için şekilden şekle giriyor.

    çünkü sınıfın en kısa boylu öğrencisisiniz, ancak en önde değil, en arkadasınız. kimse sizi ne görüyor, ne duyuyor..

    sınıfta bir çocuk size takmış vaziyette. deliler gibi küfürler savuruyor size o küfürleri siz hayatınızda ilk defa duyuyorsunuz, öğretmene şikayet ediyorsunuz. işte okul yaşamının, arkadaşlıkların insana kazandırmış olduğu kötü alışkanlıklar başlıyor aslında burada..

    öğretmen siz şikayet ettikçe kavga ettiğiniz için ikinize kızıyor fakat sürekli şikayetler artınca öğretmen geliyor size kızıyor, halbuki bu şikayetlerin sebebi öğretmeninizin "bir daha küfrederse bana söyle" demesidir.

    size küfreden çocuk değil, siz dayak yiyorsunuz, siz şamar yiyorsunuz günlerce, çünkü o çocuğun annesinin arası öğretmenle iyi.

    sonra artık iş başka boyuta biniyor, abiniz bunları duyup çıldırıp okula çocuğu dövmeye geliyor ama tabiki kendinden 9 yaş küçük çocuğu dövmeye kıyamıyor, niye küfrediyorsun ona diyebiliyor sadece. bu sefer çocuk okuldan alınıyor ve sınıf öğretmeni yıllarca sizi ve ailenizi bu durumdan sorumlu tutuyor. bundan 4 sene sonra sınıf öğretmeniniz diyor ki, şimdi ne kadar pişmansın değil mi..

    evet bana piç, orospu çocuğu,ananı sikiyim diyen 6 yaşındaki bok, okuldan siktirip gittiği için pişmanım.. keşke o değilde ben gitseydim, senin gibi bir kaltakla 4 sene daha geçirmeseydim diyorsunuz

    hehe tabiki hayır,

    evet pişmanım diyorsunuz öğretmeniniz size kızıp sizi dövmesin diye..

    ananıza babanıza anlattığınızda tabi deliriyorlar..

    aynı öğretmen, okuma bayramından 3 sene sonra 4.sınıfta, 23 nisan hazırlığında yine başta sınıf annesinin çocuğu olmak üzere sınıfın sevilen öğrencilerini topluyor. siz yine sınıfta biri böbrek hastası diğeri zihinsel engelli ve bir kaç sizin gibi sevilmeyen arkadaşlarınızla sadece camdan arkadaşlarınızı seyrediyorsunuz..

    yine tembihlisiniz 'dışarı çıkmayın sakın!' dışarıdan müzik geliyor, ama ders saati olduğu için dışarı çıkmaya korkuyorsunuz, müziği dinleyerek sınıfta hapsolmuş bir biçimde arkadaşlarınızı kıskanıyorsunuz..

    sonra artık yaşınız birazcık daha büyük olduğu için soruyorsunuz, öğretmenim bende katılabilir miyim oyuna?

    öğretmen "hmm sana yer yok sanırım birisi çıkarsa koyayım yerine" diyor. tabiki bu sıradan bir geçiştirme peki diyip ayrılıyorsunuz, ama herhalde olmayan vicdanına azcık dokunmuş olsa gerek ki, bir gün sürpriz bir haber geliyor , eserikli gel bakalım..

    heyecanla gidiyorsunuz, çokta güzel oynuyorsunuz, hele hele öyle bir oynuyorsunuz ki, o çalıştıran "ünlü abiler" sizi grubun en başına alıyor, grubu siz yönetiyorsunuz, grup sizin hareketlerinizi izliyor harika bir şekilde oynayıp çıkıyorsunuz, ailenizde fotoğraflarınızı bir güzel çekiyor.. Kendi bayramınızı kendi çabanızla oluşturuyorsunuz...

    23 Nisanda çocukları sınıfta oturtmak nedir be vicdansız köpek..

    ve bir not düşeyim ben kurtuldum ama diğer arkadaşlarım 23 nisanda arkadaşları olmadan küçük bir azınlık olarak tören sırasında dikildiler..

    bunlar küçük hatalar arkadaşlar.. buraya kadar abartılacak ne var diyenler olabilir.

    şimdi bir de şunları dinleyin..

    sınıfımızda bulunan yuva çocuğuna, sıranın altında küflenmeye yüz tutmuş, ısırılıp yarım bırakılmış tostu verdi bu öğretmen. e be hayvan e be allahın cezası. köpek gibi maaş alıyorsun 3 liraya şu çocuğa bir tost al da yedir ...

    sınıfta sizden 2 yaş büyük olup, ama zekası çok çoook geride olan, bazen ders aralarında babasının alıp özel eğitim merkezlerine giden zihinsel engelli arkadaşınız var. o arkadaşınız öyle bir dövülüyor ki, artık o zihinsel engelli çocuk günün birinde hüngür hüngür hiç sesini çıkarmadan ağlıyor, hıçkırıyor ama sesi çıkmıyor. öğretmeniniz yolluyor onu 'git yüzünü yıka! salak herif! ' evet o salak bir çocuktu.. ama bunları hak etmiyordu...

    ve bu dayağı annem bile gözleriyle görmüştü bir gün öğretmeni ziyarete geldiğinde...

    şöyle bir ilkokul hayatı düşünün ki, her sınıftan içeri girdiğinizde, bir tane arkadaşınız dayak yiyor.

    ve bu dayakların neticesinde 3-4 ay sonra tekrar sınıfa geç geliyorsunuz artık yaş 11-12 civarı, bu arkadaşınız 2 gözü 2 çeşme ağlıyor, öğretmene çığlık çığlığa bağırıyor, küfrediyor, senli benli konuşuyor. tabiki bunları desteklemiyorum ancak cümlenin başında belirttiğim gibi ;

    "bir ilkokul hayatı düşünün ki" her sabah öğretmeniniz kafanıza kafanıza vuruyor, günler geçtikçe sağlı sollu vuruyor, daha da çok vuruyor, o alyansı isabet ettikçe kafanız paramparça oluyor. 3. aya kadar dayanır mısınız bilemem, ben dayanamam...

    ve bir ilkokul öğretmeni düşünün ki, facebooktan yıllar sonra sizi ekliyor, oluşturduğunuz bir videonun altına(arkadaşlarınızın vs. yorum atıp beğendiği bir video) "sen hala büyümedin mi" yazıyor ve sizi rezil ediyor. sonra da feysbuktan itinayla siliniyor.

    yazımın başında demiştim ki, ilkokul öğretmeni artık 6 yaşından itibaren sizi eğiten, size terbiye veren insandır, işte bu insan yüzünden ben yıllarca ve hala özgüven sahibi olup derslerde ısrarla tahtaya kalkmak isteyen öğrencilerden olamadım. bırakın sadece dersi, hayatım boyunca kendime güven duymadım, hep korktum. tabiki sebebi yalnızca ilkokul öğretmeni değildi ancak kesinlikle etkiliydi.

    bir ilkokul öğretmeni düşünün ki, yapamadığınız matematik sorularında kafanıza yumruk atıyor..

    bir ilkokul öğretmeni düşünün ki, böylesine acımasız, böylesine aşağılık..

    sabredipte okuyanlara teşekkürler..
    2 ...