melamet hırkası

entry46 galeri video2
    9.
  1. "melamet" tasavvufi bir terimdir; yokluk anlamını ihtiva eder. dolayısıyla melamet hırkası da yokluk hırkasıdır; mecazi bir anlam taşır.. hiçlikte varlığa ermeyi ifade eder..

    Kul Nesîmî' nin yüzyılları eskiten bir dörtlüğüdür bu;

    Bu dizelerde iki konu dikkat çekicidir. ilki, Melamî hırkasını herkesin kendinin giydiği, ikincisi de ar ve namusun bir sırça denli nazik ve hassas olduğudur.

    Melamet kelimesi "kınama, ayıplama, kötüleme, azarlama, kara çalma" gibi anlamlara gelen ve kınanmayı amaç edinen, insanların kınamasına hedef olmak için kasıtlı tavırlar geliştiren sufilerin yolunu işaret eden bir kelime. Her ne kadar Melamiliğin diğer mistik anlayışlar gibi bir tasavvuf yolu olmadığını iddia edenler varsa da (msl. ileri gelen Melamilerden Abdülaziz Mecdi) Melamilik tarih boyunca hemen bütün tasavvuf dünyasını etkilemiş, Kalenderîlik, Haydarîlik, Mevlevîlik, Bektaşîlik, Hamzavîlik gibi tarikatların öğretileri arasında önemli bir yer tutmuştur.

    Gerçekten de tasavvufta insan Melamet hırkasını ancak kendi iradesi ve arzusuyla giyebilir. Bugüne kadar nefsinin meşru arzularına başkalarının dayatmalarıyla son verebilmiş insan yoktur. Ta ki içte tutuşan bir aşk ateşiyle ihtiraslarını terk edebilsin, hırslarını dizginlesin.

    Melamet hırkasını bir kere eğnine (omuzuna) giydikten sonra da insanın gözünden dünyalık her şey ve hatta dünyanın kendisi sıfır derecesinde silinir, masiva ilgileri kopar ve varlığı elinin tersiyle iter. Öyle ki filanca şöyle düşünecek, falanca böyle diyecek, bu ayıp sayılacak, şu bana paye verecek şan kazandıracak vs. endişeler birden yok olur. Bu mahviyetkârlık ile de sufi, mecazen ar ve namus şişesini taşa çalıverir, gerçek Sevgili yolunda dünya sevgilerini ve sevgililerini terk eder. Hatta bu terk ediş birilerinin hoşuna gitmeyip hakkında kötü sözler söyleseler ve namusuna dil uzatsalar bile. Değil mi ki Sevgili gerçeği zaten biliyor ve görüyor, artık halkın söylediğinin veya ayıplamasının pek önemi yok; bilakis o yolda derece elde etmeye bir vasıta olduğu için de önemlidir. Herkesin kınadığı, kovduğu, ayıpladığı, azarladığı bir kişi elbette en zalim kullarını bile kapısından asla kovmayan yüce Yaratıcı'ya daha fazla yaklaşacaktır.

    Bunun için bir Melami daima "El arpa biz saman; el yahşı biz yaman" * diyegelmiş, "Mal Melameti örter" diye de mala mülke boş vermiştir. Kuruluş çağında mistik bir hayat felsefesi olarak yaptıkları hayırları gizleyen ama kabahatlerini ortaya dökmeye çalışan bu insanlar maamafih daha sonraları çizgiyi aşıp beleşçiliğe dadanmış, hatta "Mal Melameti örter" sözünü "Mal sahibi olanların ayıpları görünmez olur!" biçiminde yorumlamaya başlamışlardır. Tac, hırka, tekke, zaviye, ayin gibi sufilerin şekille ilgili bağlarından uzak olan bu Melami dervişleri kendilerini "kayıttan azade zikir ve fikir sahibi" olarak tanıtırlarsa da zaman zaman kınanma uğruna yaptıkları şeylerin tasvib olunması mümkün değildir.

    Tamamı da şöyledir:

    Ben melamet hırkasını,
    Kendim giydim elimle,
    Arı namus şişesini,
    Taşa çaldım kimene
    Gah çıkarım gökyüzüne,
    Seyrederim alemi.
    Gah inerim yeryüzüne,
    Seyreder alem beni.
    Kah giderim medreseye,
    Ders okurum hak için,
    Kah giderim meyhaneye,
    Dem çekerim aşk için.
    Sofular haram demişler,
    Bu aşkın şarabına,
    Ben doldurur ben içerim,
    Günah benim kimene.
    Sofular secde ederler,
    Mescidin mihrabına,
    Yar eşiğin secdegahım,
    Yüz sürerim kimene.

    Nesimiye sordular ki,
    Yarin ile hoşmusun,
    Hoş olayım olmayayım,
    O yar benim kimene.

    Somuncu Baba'dan (Hamidedîn Aksarayî) başlayarak Hacı Bayrâm-ı Velî ile Hamzavî Melâmîler arkamızda bıraktığımız bu yüzyıla kadar, vâkâr ve sırlı bir şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir.

    ikinci Kuşak Horosan Erenleri olan Hâmzavî Melâmiler, sufiliği Emevi tortulardan arındırarak, canları pahasına doğruluğun ve hakîkâtin timsâli olmaktan geri durmamışlardır.

    Dünyevîleşen sûfîliğin, tarikatlar kanalıyla kılık kıyafete, makâma, şekilciliğe, daha çok itibâr eden tutumlarına karşı çıkan Bayrâm-î Hamzavî Melâmîler; tasavvûfu tembel, âtıl ve tüketici olan sığ sûfî anlayışın karşısında yer alarak, tasavvufî geleneği yeniden sahîh ve ana arterleri üzerine oturtmaya çalışmışlardır.

    son olarak kesinlikle melanet ile karıştırılmaması gereken bir kelimedir.
    15 ...