bizim çok sabırlı taraftarın başını yemeye çalıştığı sportif direktör. geçen yıl samet aybaba'nın oynattığı rezil şeyi ancak 4 yenen akhisar maçından sonra fark eden güruh, sivas maçından da felaketle çıkınca önder özen ve bilic'e ayar olmaya başladı. 2013-2014 sezonunda maç sonuçları beşiktaş taraftarı tarafından en az umursanması gereken şey. ben 21 senelik hayatımda beşiktaş'ı sahada izlerken bu kadar duygulandığımı hiç hatırlamıyorum.
iptal edilen kasımpaşa maçında golden sonra herkesin tolga abi'ye gitmesi, almeida ve motta'nın fernandes'e saldıran adama girişmesi, mustafa ve almeida arasındaki öğrenci-öğretmen ilişkisi, oğuzhan, olcay ve veli'nin maç sonu lig tv mikrofonlarında yaptıkları geyikler, antrenmanda kalede de denendiğini düşündüğüm attiba, tüm ilk yarı kadroya giremeyip ikinci yarıda 40 yıllık beşiktaşlı gibi takıma yerleşen franco, bilic'in oyuna yumruk tokuşturarak gönderdiği ismail, asist yaptıktan sonra ilk gittiği isim yedekteki ismail olan motta...
hayatımda 2001-2002 sezonu dışında bu kadar duygusal bir beşiktaş sezonu yaşamadım. o zaman küçüktüm, her maçı izleyemiyordum ve bu kadar her şeyi idrak etme şansım yoktu. artık var. şu üstteki takıma şans verilirse gelecekte birden fazla şampiyonluk kazanacak. şans vermek dediğim de elbette önder özen ve slaven bilic'in yaptıklarına saygı duyulmaya devam edilmesi. ne önder özen ne bilic buraya tek sezonda mucize yaratmaya gelmedi.
beşiktaşlılık duruşu dediğimiz her şeyi iki isim de temsil ediyor. asla geri adım atmıyorlar. bu adamların hakemlerin katlettiği hangi maçımızdan sonra (ki çok var) sözünü sakındığını gördünüz? bilic tüm lig tv'yi karşısına aldı, şansal öküzü hala her fırsatta ona giydirmeye çalışıyor. geri adım atma demişken takım stoper diye bağırırken, tüm yönetimin bastırmasına rağmen ibrahim toraman'ı affetmeyen de onlar. o ibrahim ki kaptanlığın verdiği sorumluluğu hiçbir zaman anlamamış, her fırsatta kavga etmeyi kendine görev saymış bir adam. saha içinde ne kadar kalifiye bir isim olursa olsun artık takımdan gitmesi gerekiyordu. zaten yönetimin kararıyla takımda kalmıştı. sezer de yönetimin isteğiyle alınmıştı. sorun önder özen'de değildi, sorun yönetimin bu adamlar üzerinde hala otorite kurmaya çalışmasından kaynaklanıyordu.
derbi sonrası gece kulübü olayı nedeniyle bütün taraftarlar kızgın elbette. kızılması da gerekir. ancak işin bütün suçunu önder özen'e atmak ayıptır. zamanında sinan engin (ki büyük bir otorite figürüydü) menajerken yaşanan tonla olayı da biliyoruz. futbolcunun kapısına kilit vuramayacağınıza göre yapacak bir şey yok. olayın sorumluları cezalandırılıyor işte. kaldı ki sivas maçından galibiyet çıkarılsaydı bugün önder özen'in başını yemeye çalışan taraftarın konuşacağını da hiç sanmıyorum. zaten bu sezonu aldığımız puana, maç sonuçlarına göre değerlendirmek hatadır. tamamlanamayan galatasaray maçı, iptal edilen kasımpaşa maçı, ikinci bursa maçında yediği saçma kırmızı karttan dolayı olmayan ersan'ın yerine oynayıp galatasaray maçını kaybettiren danny, yine o galatasaray maçının maç sonunu hatırlamayan bir kaleciyle tamamlanması, hakemlerin ağır biçtiği maçlarda kaybedilen puanlar, milli oyuncu patentiyle alınan serdar kurtuluş... bunlardan iki tanesi aynı sezonda galatasaray ya da fenerbahçe'nin başına gelse önümüzdeki 100 yıl anlatır taraftarları bu durumu. biz hepsini tek sezonda yaşadık yahu. mustafa demirtaş, four four two'nun sitesinde yazdığı bir yazıda bu sezon bir tek uzaylıların sahaya inmediği kaldı demişti. gerçekten de öyle. biz niye hala maç sonucu tartışıyoruz?
ben önder özen'e güveniyorum. ben bilic'e de güveniyorum. bu iki adamın başını yersek, onların ahını alırsak burnumuz hiçbir zaman boktan kurtulmayacaktır. kurtulmasın da zaten.