siyah deri bir ceket vardı üzerinde sokak lambalarını yansıtacak parlaklıkta belinin tam üzerinde yumuşak bir kavis çok alçalmadan bitiyordu. omuzlarından sekip duran sıcak su damlalarına aşina oldugum siyah ceketi siyah teniydi. daha önce görmemiştim sanırım bu adamı o yüzden tutundum, çığlıklarını dinledim. kapı girişlerindeki bütün paspaslara bastım. virgülü çok olanlara çok. bir hızla göğsünü yumrukladıgımda yukarıdan bana bakan gülüşünü izledim..üç dakikada yağmur yagdı. yanaklarından akan damlaları ensemde biriktirdim. kucagına alıp saçlarımı okşadı. sen hiç ıslak öpüştün mü?
bir anda anlamsız gülüşlerimin, kahveye soğuk su koymamın, bir dahaki düzeltmemde sıcak kahveyle elimi yakmamın sebebi oldu. aptallaştıgımı düşündüğüm anda başucumda duran aynaya baktım. bana bakan bütün fotoğraflarını sildim. üşüyünce kendime sarıldım. tam ben toparlanmış gidiyorken dur demeden huzur dinletti tanrıdan. oysa ben çok önceden acı çeken yerlerimi körelttim sanırdım.
karşımda koca bir mermer ''sen bir eziksin, bi bok bilmiyorsun'' dedi. o gece bir karıncaya dönüştüm sonra yatağıma gelip saçlarımı okşadı. omuzlarında birer yastık ayırdı.
-yataga uzandın aklındayım. çünkü yatağa uzandım aklımdasın.
bir ses, açık yalansız yüzüme tutulan bir aynayı istedim. ayaklarımın altında bir zeminin varlığını unutalı bu kadar zaman olmustu. bedenımden buyuk dalgalarla bogusmaktan yoruldugumu göremedim. tutamayıp düşüş gibi. oysa söylemedıgı butun sözcukler güzeldi. acaba, belki, ya öyleyse..
evimin çatısını onardı. dudaklarımın kenarına çizgiler koydu.
manasızlıgı da paylaşabilen kör bir cesaret olaganustu bir kuvvetle kavgalara korkunc naralar atan biri olmadı. kan dökmektense zekasını döktü. yıldırımla vurdu diye yıldırım döken biri olmadı. tanrı onu yeryüzüne bir ceza niyetine mi yolladı? yoksa çatı üzerinde uçuşan etekleriyle alice'e çobanlık etmesi için mi..canım sevgilim.
herşeyi anımsıyorum.
herşey iyi olabilirdi.
seni seviyorum..