10 yıl kadar önce televizyonda "çocuk tacizinden yargılanıyor" haberiyle ilk defa gördüğüm adam. Çok şık olduğunu hatırlıyorum. Bir de o muazzam kalabalığı. Düşün şimdi, tüm dünyada çocukları taciz ettiğin konuşuluyor ama mahkeme önünde seni görmek için bekleyen yüzlerce insan var. Ben bunu düşündüm. O kadar insanın bir sübyancı için bir araya gelemeyeceğini ben o yaşımda düşündüm. O sevginin nedenini düşündüm.
O sevgi, birilerinin sübyancı diye karaladığı adama değil, "the lost children"ı yazmış adama olan sevgiydi. Michael o gün bana ilk hayat bilgisi dersini verdi: Gördüklerinin yarısına, duyduklarının hiçbirisine inanma.
Birkaç yıl sonra tekrar karşılaştık o adamla. Duyduğum en güzel şarkıların sahibi oldu hep. Tüm duyguların şarkısını yazmış koymuş bir kenara. istediğinde aç dinle, zehrini akıt rahatla. Baharda ne güzeldir "break of down", aşık olduğunda "butterflies", öfkelendiğinde "scream", ne illet olduğunu anladığında "money" ve dahası. Tüm duyguların şarkıları...
Bütün iyi insanlar gibi kötülükten payını aldı tabi. Estetik saçmalıkları, ten rengi zamazingoları, oksijen çadırları, incelttiği sesi, düşen burnu... Sorun etmedi, yazdı: Unbreakable. Korkmadı, yazdı: Tdcau. Ne yaparsa bir sanatçı, nasıl çıkartırsa acısını o da öyle yaptı, her şeyi yazdı: Tabloid Junkie
Alın size klasik bir söylem: Michael Jackson bir müzik dehasıdır.
Evet öyledir. Ama bunun ötesinde, dünyaya gelmiş en güzel kalplerdendir. Bir dönemin adıdır. Bir kuşağın çocukluğudur. O çocukların kahramanıdır. Benim öğretmenimdir.