parklarda boş bira şişelerini toplamaktan vazgeçip boş bira şişelerini doldurup çalılıkların arkasında pusuya yatan amcadır...
günlerden bir gün parktaki amcamız yine bütün bulanıklığıyla çalılıkların arasında gizlenirken birden bir kaç yaprağı eliyle iterek kendisine yarattığı pencereden parka gelen ve az önce doldurduğu şişeleri fondip yapan kargo grubunu görür... gözlerine inanamasından belli olan şok, çok geçmeden kulaklarından ensesine doğru akan bir sıcaklığa dönüşür... hissettiği sıcaklık gelen güzel müzik sesini duymak için açılmış bir kapı şekli alan kulaklarındaki pisliğin akmasıdır... açılan kulaklarının duyduğu sesler;
Pencereyi kapattı, istanbul'a baktı
Yaşadığı bir şey vardı onları ayıran
Mavinin morun bütün tonlarını gördüğünü sandı
Sonra öyle bir şey olmadığını ispatladı
Bir hatanın izi aklında, sonunda ikisini sarsan bir şey
Yüzyüze olunca, yüzyüze olunca
Ruhlarda hiçbir sızı yok
Bir tek soru var o da kalplerde
Bir çizgi koydu yaşamına
Bir nokta yaşadıklarına
Bir ünlem aradı sonra
Günlerce unuttuğu bir insana
Hiç kimseyi üzmeden nasıl hata yapıldı
Hiç kimseyi üzmeden yaşanılan yaşandı
yalniz kalmaktan degil yalniz olmaktan kork sen
idir... ses kesildiğinde nefesi kesilmişti... sırt üstü uzandı çalılıklardaki böcükleri hiç düşünmeden... gökyüzündeki yıldızlara baktı... yıldızlar dilek tut dercesine kayarken, hayelleriyle birlikte hayatınında kaydığını farketti ve başladı yıldızları tutmaya...
cebinde saklar yıldızları o gün bu gündür... bir dilek duyduğunda elini cebine atması ondandır... yalnızlığını yok edenlere minnet için... kaç yıldızı kaldığını düşünmeden. *