aradan birkaç gün geçtikten sonra paco nun havlamasına uyandım. düldül e yaklaşan bir yabancı. tiz bir sesle havlıyordu piç kurusu. yabancılar karşısında yenemediği bir korkusu vardı belli ki. yarı açık gözlerimle kıyıya baktım ama iskele engel oldu görmeme kim olduğunu bize odaklanan kişinin. doğrulunca farkettim ki mine gelmiş. aklımdan tamamen çıkmış nasıl güzel bir kancık olduğu gülümsedi. ben kendimi kötü hissediyordum. bir erkek ağlarken dahi savunmasız değildir ama uykusundan yeni uyandığı anda kesinlikle savunmasızdır. kendini kötü hisseder. bir de akşamdan kalmaysa daha da kötü hisseder. çırılçıplak ve çükü fosalmış gibi sanki.
karşımda durup daha çok gülümsedi. saçlarını düzeltti. paco ya oturmasını söyleyip iskeleyi indirdim. düldül e çıktığında kuru bir selamlaştık ayaküstü. kahve içmeye geldim dedi. ben güldüm. bitirmediğim son şişedeki birayı diktim kafama. yüzünde değişik bir ifadeyle beni izledi. üzerinde kot şortla bol beyaz bir bluz vardı. saçları onu ilk gördüğüm günden sonra biraz uzamıştı ama gene de kısa sayılırdı. hay aksi kahve de yok ki dedim. bir daha güldü. gülünce yanağının birinde beliren gamzeye elimi sürmeyi okşamayı çok istedim. o sabah hiç olmadığı gibi dalgalıydı deniz. düldül, sabit durmakta zorlanıyordu. paco gelip onu koklamak için daha fazla zaman kaybetmedi. korkmamasını söyledim. bu şekilde tanıyordu insanları. en fazla koku çok hoşuna giderse sapıkça davranırdı ama kontrol altına alınabilirdi.
bir süre oturduk sadece. ismi dışında hiç bir şey bilmiyordum hayatına dair. anlattı. kendisinden otuz yaş büyük bir adamla evli olduğunu söyleyerek başladı. zengin bir adam olduğunu sonradan ekledi. aslında bunu söylemesine gerek yoktu. az ileride oturmasından anlayabilirdim bunu. ailesini yaşantısını anlattı. yaptığı hataları anlattı. bunları kimseye anlatmadığını anlattı. ama kancıklara güvenilmez bu konularda. hangisine sorsanız kimseye anlatmadıklarını anlattığını söyler size. genellikle de yalandır. sonra ellerimi tuttu. kendimi gerçekten önemli değerli bir piç kurusu gibi hissettiğim nadir anlardan birisiydi o an. bir keresinde de ilkokulda müzik dersinde flüt ile şarkı çalarken böyle hissetmiştim kendimi. elimi çekmedim. hatta onun elini tutarak kaldırdım yerinden. ön güverteye gidip oturduk. sarıldım ona sıkıca oturup denizi izledik. düldül bir sağa bir sola yatıyordu saat sanırım 7 falandı. haftaiçi olduğu için daha iyiydi. haftasonu çok kalabalık olurdu. bazı zamanlar bir silah alıp şu manzaraya mangal dumanını karıştırıp bütün o duruluğunu gölgeleyen peynir ekmek yiyerek manzaraya daha fazla vakit ayırmak varken bunu akıl edemeyen aptalları ayrım yapmadan öldürmek isterdim.
paco gelip bizi kontrol etti. burnunu çaktırmadan ayaklarıma değdirip uzaklaştı. sanırım bu şekilde benim iyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. bazen bunu yapardı. tıraşsız sakallarımın arasında kaybolan yanağımdan öptü. dudakları fazla sıcaktı. göz ucumla baktım yüzüne gülüyordu. sürekli gülüyordu nedenini bilmiyorum. o anda dünyanın gördüğü en şanslı piç kurusu bendim. dudaklarını öptüm. dudağımı hafifçe ısırdı. sanki şu çocukluğumun kovboy filmlerindeki düello sahneleri gibiydi. yaşlı dilimi verdim ona, elini karnımda gezdirmeye başladı. avuçlarının içi sıcacıktı ve bu geminin kaptanı bendim. ayağa kalktım. yüzünde şaşkın bir ifade vardı. belki de elli yaşına yaklaşan bir adamdan bu kadar atik olmasını beklemiyordu kancık. ellerini tutup kaldırdım oturduğu yerden. arka tarafa dolaşıp da sahip olduğum tek sığınağa indik. bluzunun içinde ellerimi gezdirdim. şortunun belinde sanki hayali bir mayın tarlası varmış gibi aşağıya doğru elimi hiç indirmeden bazen sütyen kopçasının altında kalan güneş görmemiş yerlerine parmak uçlarımı değdirerek sırtını okşadım. her iki elimle omuzlarından kendime doğru çekerek dudaklarının sıcaklığını aldım. boynunu öperken şortumun düğmesini açtığını farkettim. hoşuma gitmişti. hep hoşuma gitmiştir aslında cesaretli kancıklar. bluzunu sıyırıp siyah sütyeninin kopçalarıyla boğuşmamak için ondan da aynı şekilde kurtuldum. göğüsleri sanki ısmarlama yaptırılmış gibiydi. eğilip şortumu tamamiyle indirdi. şimdi bile kendimi bir tuhaf hissettim. bu kancık kesinlikle sevişmesi için bu dünyaya gönderilmişti. kısa saçlarını ellerimle ensesine topladım. her defasında kafasını biraz daha bastırdım ama bir süre sonra yaşlı bacaklarım ayakta durmama karşı çıkınca. kendimi yatağa atmaya çalıştım. o sırada yatağın ayak ucundaki sivri köşe kasıklarımın hemen aşağısından baldırıma bir kastı varmış gibi saplandı. çok canım yanmıştı. resmen kan boşaldı bacağımdan aşağı. korku ile yüzüme baktı ama iyiydim. bu dünya üzerinde hiç olmadığım kadar iyiydim hem de. yatağın çarşafını toplayıp bir elimle yarama bastırdım. bir taraftan da sanki paco de lucia yı canlı izliyormuşum veya dünyaca ünlü bir konçerto sanki o anda besteleniyormuş gibi saygı duyarak onu izlemeye devam ediyordum.