hep buyuklerimizden duymaya alıstıgımız, fakat her sene gittikce daha da derinden hissederek soyledigim soz. kabul, cocuklugumdan beri cok sey degisti, ben de aynı yerde degilim, sevdiklerim de. fakat nerde o eski ailecek yapılan kalabalık iftarlar, nurhan damcıoglunun kantoları, iftar oncesi hacıvat karagozlu, turk sanat muzigi fonlu programlar diye aramıyor musunuz? yaslı buyuklerin sarı ampul yanan evlerinde toplanmak hos gorunmuyor mu artık gozunuze? gecmisi ozlemek gecmiste kalmak mıdır sizce? buyumek ve yuvadan ayrı yasamak belki de en cok ramazanda dokunur insana. ne sahuru ne iftarı hazırlayan kimse olmaması, anne corbasından icememek, dort gozle bekledigin sıcacık ramazan pidesiyle tahin helvası, peynir, pastırma yiyememek baska aylarda dusunmedigimiz seyler cunku. yurtta kalmak da mahrum kalmakla aynı seymis, bu ramazan yine bunu hatırladık, huzunlendik, orucun bu sekilde ne anlamı var dedik*.