bilirsin, üniversitede hoca ''1 cümleyle şu sandalyeyi yok edin'' demiş eleman ''hangi sandalye'' yazıp 100 almış diye bir efsane vardır hani. işte bunu bana arkadaşım ''benim abim böyle yaptı 100 aldı, üniversiteden mezun oldu'' diye anlatmıştı. hiç şüpheye düşmedim ''amk ne alakası var senin abin mühendis'' falan demedim, ''vay amk biz de üniversitede böyle mi olacağız'' diye düşündüm.
yer yer bu efsaneyi başkaların ağzından da duymaya başladım ''hangisi demiş 100 almış'' gibisinden. ''hhehehe biliyorum'' dedim ''benim arkadaşın abisi o...'' tabi pek inanan olmuyordu bu sözlerime ama olsun, ben biliyordum abisiydi o, öyle olmalıydı. annem iyi kalpli diyerek üstünü örterdi ama yok be bildiğin saftım. kirli değildim, fesat düşünceleri kafamdan kovalamayı bilirdim. daha doğrusu herkesi dürüst sanardım. malum insan kendinden yola çıkarak tespit yapardı...
şimdi bakıyorum, o saflığımdan pek eser kalmamış gibi bünyemde. insanların yalan söylediğini bilerek dinliyorum onları. örneğin vikitap.com'da insanların okuduğu kitap sayılarına bakıyorum, 500-600 yazıyor. kurduğu cümleler aksini iddia ediyor. ne kadar süper hayatı olduğunu anlatan birisini dinliyorum. cümlelerinden ve el yazısından kendine güven sorunu çektiğini görüyorum. lakin yüzüne vurmuyorum. mesela her işi yapabileceğini iddia eden birisiyle mi konuşuyorum. yapamayacağını ima etmiyorum artık lakin böyle birisiyle sohbet ettiğim için suratım düşüyor. karşı taraf onu kıskandığım için suratımın düştüğünü sanıyor halbuki ben ona acıyorum.
küçükken dinlesem bunları inanırdım fakat artık doğruları söyleyenlere bile şüpheyle bakıyorum.
artık insanlara pek güvenemiyorum, neden?? bunu da bilmiyorum. benim büyüdüğüm süreçte mi kirlendi dünya?? yoksa hep kirliydi ben mi büyüyünce kirli olduğunu idrak ettim, emin değilim. bu soruyu sorsam dünyaya vereceği cevaba inanır mıyım?? sanmam.
görüyorum ki saflık bir buz misali doğan güneşlerin sayısı arttıkça eriyor insan ömründe. suyun içinde kalınca yüzülmesi gerekiyor insanın, hayat gittikçe zorlaşıyor.