benim için bolu daki evimizin bulunduğu sitenin bahçesinde babamın kucağında uyandığım andan ibaretti bu gece. 5 yaşında bir çocukken duyup 13 yaşımda sakarya'ya taşındığımız sene bir dershane günü gerçekten hissettiğim gece bu gece. Dershanelerin saçma sapan başarı tabloları olur hani hep bir köşede gereksizce durup reklam tazelerler.bir tenefüste onları okuyorum gözüm dalmış bende devam ettiriyorum. eski öğrencilerinin adlarının olduğu kocaman bir duvar bu. en alttaki küçük notu okuyamıyorum yaklaşıyorum:
-Deprem nedeniyle ulaşamadığımız 30 öğrencimizi saygıyla anıyoruz.
merdivene oturup o yazıya kilitleniyorum. "ulaşamamışlar ama öldüklerini söylemiyor. ulaşamamışlar..." diye tekrar ediyorum. Uzun bir süre orada kalıyorum. oraya yazabilecekleri kadar sıradan bir rakam, sıradan bir durum olması canımı sıkıyor. insanlara gösteriyorum çoğu garipsemiyor. sonradan anlıyorum tanıdığım herkes depremde ailesinden insanlar kaybetmiş, bazıları her şeyini kaybetmiş. bazılarının ölü listesinde adı varmış, bazıları arkadaşlarının cansız bedenlerini çöp poşetlerinde ailelerine teslim etmiş... her gün deprem müzesini ziyaret etmeye başladım. adım attığım yerlerin depremden hemen sonraki hallerinin fotoğraflarına baktım. hissetmeye çalıştım bu nefes aldığım şehirdeki bahsi asla kapanmayan kokuyu duymaya çalıştım. beceremedim sözlük. şans eseri doğduğum yerdi sakarya. şimdi sevdiğim herkesin olduğu yer. Bu gece vakti ben orada değilken hep anlamaya çalıştığım şeyden beni korkutan yer.
deprem müzesindeki bir odada bulunan bu sembolik mezar taşlarını gördüğüm yer: