erken doğum kadar sevimli değil kabul.
ancak ölüm zamansızlığın başladığı yerdir. nitekim hayat da zamansızlıktan ibaret değil mi? o dönüp duran saatler bizim zamana, zaman deyişimizin ürünü. ölüme yaklaşıyor olmamızı somutlaştıran indirgenmiş bir dil gibi o geçip giden saatler.
ve en acı olanı ise ilk nefes ile son nefes arasında yaşananlar tamamı ile anlamsız. tüm ihtiraslar, hüzünler, buhranlar.
muhakkak ölüm kötü bir şey. üzerinize 400 kilo kadar toprak atıp kaçıyorlar ve bir daha gelmiyorlar. sene de bir anca.
ve yine acı olan ise mezarlık, artık kimsenin uğramadığı kabirle dolu.
öyle yalnızız ki, öylesine yalnız kalacağız ki.
düşünüp dursa insan tüm bunları, kendi çaresizliğine ağlıyor olmaktan dolayı dünyanın tüm acıları ona garip gelir, kendi acısı yanında.
yok olup gideceksin ve unutulacaksın.
dolayısı ile tasavvufun dediği gibi ölmeden önce ölmeyin, tasavvuf yanlış söylüyor. ölmeden önce, ne olur yeterince yaşayın. zira, iyi yaşamayana sonsuz bir hayat vaad etmiyorlar, etseler de inanmayın; ne olur iyi yaşayın...