neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    49.
  1. "Yönetim saltanatı"ndan, "üretim saltanatı"na geçilmeden; Hazine'den geçinmeli kesimde salt bir "imaj" olarak hem burjuvalaşmış gibi görünmenin, hem de aynı görüntüyü dipçik zoruyla köylü ağırlıklı yığınlara benimsetmeye kalkmanın; yönetilen ve "kara kalabalık" olarak adam yerine konmayan kitlelerde yarattığı "cami" parfümlü tepkiler; bir yandan politik kutuplaşmaları keskinleştirirken, bir yandan da kendine özgü bir "mahalle faşizmi"nin yaygınlaşma olasılığını taşıyor gündeme.
    * * *
    "Mahalle" ve "kent"; yahut Durkheim'ın ayrımıyla "topluluk" ve "toplum"...
    "Topluluk", henüz daha kitlelerin "toplum" olarak ülke düzeyinde örgütlenememiş olduğu dönemlerde; kendi mahallesinde komşusunun hastasına çorba götürerek, cenazesini hep birlikte kaldırıp, düğünlerine hep birlikte katılarak, "mahalle"sindeki ortak bir dayanışma içinde yaşar.
    * * *
    Yoksul "mahalle", öldükten sonra daha iyi yaşamanın kurallarını saptayan ibadetine düşkündür ve mahallenin imamı da, hem kendisinin yol göstericisi, hem de -bir bakıma- lideridir.
    * * *
    Aynı yıl doğduğumuz ve liseyi de aynı sınıflarda okuduktan sonra aynı yıl bitirdiğimiz Şerif Mardin'i, ekranlarda gördükçe; Türkiye'nin AB üyesi oluncaya dek, çalkantılı bir dönemden geçme olasılığına da boş vererek, öğrencilik yıllarına kayıyor hafızam.
    * * *
    Bizim sınıftan kimler yetişmedi ki; 7-8 büyükelçi, Orhan Boran, Metin And, Doğan Koloğlu...
    Şerif, yatakhanede de biraz ötemde yatardı. Sınıfın ne sık sık parmak kaldıran takımındandı, ne derslere boş vermiş "abandonlar" takımından, ne de kopya uzmanı hergele takımından.
    * * *
    Donsuz Dündar, Ukala Haluk, Tavşan Atila, Soğuk Adnan, Papaz Tahir, Karga Orhan, gibi -sanıyorum- özel bir lakabı da yoktu.
    Esmer takımdan da olmadığı için, kendine özgü değişik bir adacık gibiydi öğrenciliği.
    Türkiye'nin yakın ve uzak tarihindeki mistik ırmakların kaynakları ve debisiyle ilgili evrensel düzeyde bir uzman olacağı hiç aklıma gelmemişti.
    * * *
    1946'da liseyi bitirdikten sonra, Doğan Koloğlu dışında, sınıf arkadaşlarımın hemen hiçbiriyle bir daha hiç mi hiç karşılaşmadık.
    Hoş, bir bakıma aynı dışlanmaya aile çevremde de uğradım. Hazine'den geçinmeli bir makam sahipliğine yönelmek yerine; "yazı" emekçiliğine tutkulandığım için, ailem tarafından da kendimi ziyan zebil ettiğime ve serseri olduğuma inanıldı.
    O nedenle babamla da, kendisi ölüm yatağındayken barıştık.
    * * *
    Şerif Mardin'in TV ekranlarındaki görünümüyle, el ele uzayıp giden çağrışımlarda rahmetli babam da var.
    Keşke, diyorum; şimdi sağ olsaydı da, onu da Köyceğiz'de Yuvarlakçay'a götürseydim.
    Dalları yapraklarıyla, sarmaş dolaş birbirine karışmış çamlar, çınarlar, kavaklar, cevizler ortasından, zaman zaman şelaleşerek de akıp giden Yuvarlakçay...
    * * *
    "Yazı" emekçiliği uzaklarda gıyabi dostlar yaratırken, yakınlardakileri de uzaklaştırıyor galiba.
    Belki de "yazı"nın, gününü ve hayatını en iyi şekilde değerlendirmeye dönük "pragmatik" bir hayat anlayışıyla bağdaşmaması; kemanını değişik ahenklere göre akort etmeye uğraşanlara ters görünüyor.
    * * *
    Oysa "hayattan yararlanmak" yerine, "hayatı hak etmek" rotasının getirisi de; "varlıklı olmak"la, "var olmak" arasındaki terazinin ışıldakları içinde, yabana atılamayacak bir cazibededir ama...
    Henüz Türkiye, bir hayli uzak böyle bir açı ortaklığından; öyle işte ne yapalım...
    * * *
    Bizim pancar motorunun tuşları tıkırdarken, sınıf arkadaşım Şerif'e de bir selam gönderelim.
    "Mahalle despotizmi"nin, birikmiş eski öfkeler sonucu pençe büyütüp yayılmasından korkmamanın bir yöntemi de; son 80 yılda bütçe ve Hazine kaynaklı harcamaların, nerelere akıtılmış olduğu esrarını, şeffaflaştırmaktan geçer.
    * * *
    Örneğin, son 25 yılda toplamı 423 milyar doları bulan faiz ödemelerinin; hangi borçlar karşılığında ödendiğiyle, bu borçların nerelere harcanmış olduğunun açıklanması gibi...
    * * *
    Örneğin son 80 yılda resmi araba alım ve bakımlarına kaç yüz milyar dolar ödendiğiyle, aynı sürede itfaiye teşkilatına ne kadar yatırım yapılmış olduğunun açıklanması gibi...
    * * *
    21. yüzyılın küresel şeffaflaşmasına burun kıvıran bir ülkede; "korku dağları bekler" ve dağları bekleyen korkular, sürekli yeni korkular üretir.
    * * *
    Hayattaki sınıf arkadaşlarının tümüne selam olsun.

    çetin aLTAN
    0 ...