Mezarlıktayım. Burası çok sessiz, kimseler yok. Serviler, zambaklar ve elinde ibrikle su taşıyan bir kaç ziyaretçi... Mezar taşlarına sarmaşıklar ilişmiş, toprağı otlar bürümüş, uzaktan korna sesleri geliyor, bir karga başınızda ötüyor bir serçe ona cılız bir sesle mukabelede bulunuyor...
Neden buradayım sormayın. Tanıdığım hiç kimsenin kabri yok burada. Çıktım geldim. Hani sait faik'in plajdaki aynayı kırması gibi. Öyle işte bir sebebi yok.
Bir mezar ilişti gözüme, daha 5 aylık bir bebek. Bir tane daha 2 yaşında. Nefesim kesildi. Bir mezar başına oturdum. Gözlerim doldu. Burada öyle rahat gözyaşı dökebilirsiniz ki, kimse duyup görmez.
Neden bu kadar ıssız kabristanlar? Yarın buraya gelme ihtimali olan insanlar neden hiç uğramaz ? Neyi düşünür insanlar?
Mezar taşlarını okumanın iyi olmadığını bilsem de yazılan dörtlüklere baka baka gidiyorum. Biri çıktı karşıma, dörtlüğün sonunda şöyle yazıyor: Anama babama doyamadım.
Dizlerimin bağı çözüldü. ismi burçin'di o kızın. Sanki kabrinden çıkıp gözlerimden yaşlar boşanana kadar bana annesine babasına olan özlemini anlattı... Anlattı ve gözlerimde yaş ile bırakıp çekip gitti... Mekanın cennet olsun Burçin. Mekanın Huzur olsun...