bu ülkenin polisinin karakollarda farklı kesimden insanlara nasıl uygulama yaptıklarını, karakola girmeden de anlayabilirsiniz. nasıl anlayabilirsiniz? biz armut mu topluyoz anlatıyoz iste:
önce, 6 kasım ya da bir mayıs'ta yapılan, valilikten ya da emniyetten ya da kaymakamliktan ya da hangi yetkili merciiden aliniyorsa artık alınan ve izinli olarak yapılan eylemlerin haberlerini izliyoruz. peki ne görüyoruz ? daha gecen senelerde kameraların önünde bir üniversiteli gencin kolunu polis kırmadı mı, genç kızlarımızın saçlarından tutarak, metrelerce ilerideki otobuse sürükleyerek götürdüğünü görmedik mi? bizim gençlerimize sanki teroristmişcesine saldırark jopladıklarını görmedik mi? efenim ? gördük!
bir de bizim yobaz kesimin ya da ülkücü kesimin mitinglerine bakıyoruz:
daha geçenlerde yapılan ve izinli olmadığı haber merkezlerince söylenen mitingde türbanlı kızlarımız çığlık çığlığa anayasada belirtilen maddelere karşı sloganlar atmaktadırlar, ha hırpalasın mı polis? tabi ki hayır, kesinlike hayır, kaba kuvvetin, işkencenin kime karşı yapıldığı önemli değil, her turlusune karşıyız. neyse, başka bir örnek ermeni vatandaşımız hrant dink'in ölümünden sonra ortaya çıkan iymiser havayı bozma amacıyla, sanırım cuma namazı çıkışı ( bir ara her cuma namazı çıkışı eylem yapılırdı, hatırlanırsa, heralde günaha girme korkusuyla polisimiz sadece izlerdi) ülkücü kardeşlerimizin eylemlerinde bir tek slogan atmadikları kaldi polislerin. ogun samast ve yasin hayal'in, yani efenim bildiğin katliam yapan katillerin karakollarda nasıl karşılandıkları hala hafızalarınızdadır.
bu ülkede, evet işkenceye; insanların işkencesiz yaşamaları için, halkların kardeşliği için, herkese eşit hak tanınması için mücadele eden insan sevigisiyle dolu humanist ve sosyalist gençler maruz kalmaktadir. tarihin başından beri böyledir ve böyle de devam edecektir.
not: 80 darbesinde bazı ülkücü kardeşlerimizin de işkenceye uğradıklarını biliyoruz fakat bunların oranı bilindiği gibi kayıp sosyalistlerin oranının yanında önemsenmeyecek derecede kalmaktadır.