libya kuran'ı ile arap kuran'ının farklılığı da bunu doğrular cinsten.
Halife Ömerin oğlu şöyle demiştir: Hiçbiriniz Kuranın tümünü elimde tutyorum demesin. Bilir misiniz ki, Kuranın (ayetlerinin) çoğu, yitip gitmiştir. Ama herhangi biriniz, Kurandan ne kalmışsa (görünüşte ne varsa) o kadarını rlimde tutuyorum desin. (Celaluddin Süyuti, el itkan Fi Ulûmil-Kuran, 2/32).
Kuran, Tanrının koruması altındadır, Kuran, bir harfi bile değişmeden korunagelmiştir, islam dünyasının heryerinde Kuran aynıdır türünden savlar, artık gücünü yitiriyor.
Muhammedden sonra yazıya ilk dökülen Kuran, Halife Mervan tarafından yaktırılmıştır. Ondan sonra hazırlanan ikinci asıl da aynı akibete uğramıştır. Günümüzden 5000 sene önce yaşamış olan Sümerliler ve Mısırlıların yazılı eserleri günümüze kadar gelirken, günümüzden 1400 yıl önce hazırlanmış olan Kuranın aslı (ilk orijinal nüshası) yeryüzünde bulunmamaktadır.
Bugün, Libyada birçok yönden farklı bir Kuran basılmış ve Cemahiriye Mushafı olarak adlandırılmıştır. Bunun üzerine Devrimci Kurtuluş Murtaza Hareketi adlı Arap kuruluşu buna karşı çıkıyor ve şu ilkeleri sıralıyor:
1- Osman yazı biçimi (er-Resmül-Osmani), hiç yorum yapılmadan örnek alınması gereken bir Kuran yazı biçimidir. Kuran yazısı bir de ünlü kıraatlere uygun olmalıdır.
2- Hiçbir ayetin ayetliği tartışılamaz. Bir küçük tartışma var yalnızca: O dabesmelenin ayet olup olmadığıdır.
3- Eklemiş olan vakıf (durma) ve uzatma işaretleri koymak zorunludur.
4- Tevatür (çok kimsenin aktarması) yoluyla gelen ve Hind rakkamları adıyla anılan Arap rakkamlarını koymak da zorunludur.
Sözkonusu islamcı örgüt, Cemahiriye Mushafı adlı Kuranın bu ilkelere uymadığını belirtiyor. Ayrıca, adına da itiraz ediyor: Büyük, küçük, her ülke kendine bir Mushaf (Kuran) belirleyip bu ülkenin Mushafıdır derse durum ne olur? diyor ve bunun içinden çıkılamaz korkunç bir şey olacağını savunuyor. Bir başka deyişle, şu ülkenin Kuranı, bu ülkenin Kuranı denemez demek istiyor. iyi de, Dünyada yalnız bir tür Kuran vardır. Kuran her çağda, her yerde aynı olmuştur, çünkü Kuranda değişiklik olmamıştır kandırmacasının tersine, gerçekte değişik Kuranlar ile karşılaşılıyorsa ve bir ülke bunlardan birini resmi Kuran diye kendisi için seçme yoluna gidiyorsa ne olacaktır? Nitekim, Libyanın yaptığı da budur.
Halbuki, bu çalışmada yanlış, tahrif diye nitelenen örneklerin çoğu, eski ünlü kıraet üstadlarının kıraetlerinde de yer almıştır. Bie başka deyişle, Libya Mushafı yanlış ise, tahrif ise, bu yanlış ve tahrifler yüzyıllardır süregeliyordu, çünkü, çizelgede adları verilen kıraet sahipleri, Libya Mushafı ile uyuşuyorlar. Bu kişiler ise, rastgele kişiler değillerdir. Örneğin, Medineli Nafi (H.70-169/M.689-785), 7 kıraet sahibinden birisi ve Islam dünyasının en önemli ve güvenilir uzmanlarından birisidir. ibn Kesir (H.45-120/M.665-737) de 7 kıraet sahibinden birisidir ve bu alanda Mekkenin en tanınan kişisi olmuştur. Ebu Amr (H.68-154/M.687-770) ve ötekiler de kıraet üstadlarıdırlar.
Evet, görülüyor ki, Libya Mushafında bulunan ve tahrif, yanlış olarak nitelendirilen değişiklikler, Libya Mushafı ile ortaya çıkmamışlardır. Bunlar, islamın en güvenilir Kuran uzmanlarınca da bu şekilde benimsenmişti. Dahası, Kurandaki yalnızca harekeler harfler değil, kelimeler, cumleler, ayetler de, değişik metinlerde mushaflarda, değişik olarak yer almışlardır. Ama, bunları gözden kaçırmak ve saklamak için, elden gelen yapılmış, bunun için yüzyıllar boyu akla gelmedik yollara başvurulmuştur. Değişik Kuran parçalarına, yani aynı Sure ve Ayetlerdeki sözlerin, çok değişik biçimde ortaya çıkışına Muhammedin zamanında bile rastlanıyordu. işte bir örnek:
Muhammedin en yakın arkadaşlarından (Halife) Ömer, bir gün, Hâkim Oğlu Hişamı, Furken Suresini okurken dinler. Hişamın bu sureyi kendisine öğretilenlenden tümüyle farlı sözlerle okuduğunu görür, öfkelenir ve yakapaça onu Muhammede götürür. Olayı Muhammede anlatır. Muhammed, Sureyi her ikisine de okutur. Başka başka sözlerle okudukları halde, ikisini de onaylar. Kuran böyle indirilmiştir der ve ekler, Kuran yedi harf üzerine indirilmiştir. ilginç olan odur ki; bugün ıslam dünyasında bilinen Kuranda sözü edilen yedi harfin sadece bir adedi, evet, bir adedi bulunmaktadır. harfler ile amaçlanan ne olursa olsun, yedi adet harften altı adedi eksiktir. Demek ki, bugün, indirilmiş olduğu iddia edilenin sadece yedide biri bulunuyor. Yedide altısı ise yok. Ne denli ilginç, değil mi? Bu yedi harf, bir yutturmacayı tezgahlamak ve değişik Kuranlar bulunduğunu örtbas etmek için uydurulmuştur ama, farkında olmadan bir başka yönde açık verilmiştir. Kurandan-Muhammed dönemindeki- çoğunun bugün eksik olduğu ortaya çıkmıştır. (Buhari, Kitabu Fezailil Kuran).
Bü çizelgedeki farklardan kimi hareke, kimi de harf farkıdır ve bu farklar da bu yerlerde, farklı anlamlar meydana getirmekte. (Bu değişiklileri görmek için bkz. Ebu Zera Abdurrahman, Huccetül-Kıraat, Beyrut, 1984, 77-270, sure ve ayet sırasına göre. Bu sayfalardan kiminin fotokopisi için buraya tıklayınız).
Yine aynı açıklamalara göre, Libya Kuranında, ayet sonu olarak gösterilen kesim, diğer müslümanların Kuranında ayet sonu değildir. Ya da birincisinde ayet sonu gösterilmemişken, ikincisinde ayet sonudur. Örnekler içinburaya tıklayınız.
Kuranın Hicr Suresinin 9.ayeti şöyle der: 15/9. Dogrusu Kitapi Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz. Kuranı koruma işini, Tanrının-varsa eğer- kendi üzerine almasında biraz durmak gerekir. Tanrı, Kuranı niye koruyor?. Ayette bunun cevabı da verilmiş: Çünkü onu biz indirdik diyor. tanrıya böyle söyletiliyor. Ancak, Kuranın Tevrat ve incil ile ilgili ayetlerine bakıldığı zaman, büyük bir çelişki göze çarpıyor. Kuran ayetlerinde, çok açık bir biçimde, Tevrat ve incilin de Tanrı tarafından indirildiği bildirilir. Ancak, Islam dünyasına göre, bu kitaplar zamanla tahrife uğradıkları ve bu yüzden Kuranın indirildiği inancı vardır. Bu ilişkin ayet ve hadisler kanıt olarak gösterilir. Peki ama, akla şu soru geliyor: Tanrı, kendi gönderdiği için Kuranı koruyor da, kendi gönderdiği Tevrat ve Incili niye koruyamamış? Bu soruya kimse tatminkar bir cevapveremiyor..
Demek ki; Kuranı tanrı indirdi, koruyucusu da Odur iddiası doğru değil.. Tanrı-varsa eğer-, Kuranı koruyamamıştır. Kuranın asılları yakılmıştır. Günümüzden 5000 sene önce yaşamış olan Sümerliler ve Mısırlıların yazılı eserleri günümüze kadar gelirken, günümüzden 1400 yıl önce hazırlanmış olan Kuranın aslı (ilk orijinal nüshası) yeryüzünde bulunmamaktadır. Kaldı ki, bugün elimizdeki Kuranın, Muhammedin Kuranı ile aynı olmadığı anlaşılıyor. Ayrıca, Libya, Arap mushafları ve Yemen Sana Kuranı (Dr Puin tarafından cami restorasyonu sırasında bulunan ve bir değişik Kuran nüshası olduğu anlaşılınca Yemen yetkililerinde kilit altına alınıp saklanan Kuran) olmak üzere de üç ayrı Kuran bulunuyor.
kaynak: turan dursun / Din Bu IV., Kaynak Yayınları, istanbul.