islam ın tamamen yalan olması

entry38 galeri
    11.
  1. birde tabi mucizeler var. islam dinine mensup olanların, kuran mucizelerinden bahsederken en çok ileri sürdükleri
    mucizelerden biri, süphesiz “denizlerin birbirine karışmaması” mucizesidir. örnek vermek
    gerekirse, :
    denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, kuran’ın
    rahman suresi’nde şöyle bildirilir:
    “birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. ikisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin
    sınırını geçmezler.” (rahman suresi, 19-20)
    birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği,
    okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. “yüzey gerilimi” adı
    verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır.
    denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının
    birbirine karışmasını engeller.
    elbette ki işin ilginç yanı, insanların, ne fizikten, ne yüzey geriliminden, ne de okyanus
    biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin kuran’da bildirilmiş olmasıdır.
    bu, sıkça duyduğumuz birşeydir. “denizlerin birbirine karışmaması” mucizesini açıkladığı iddia
    edilen ayetin kuran’da varolması; kuran’ın tanrı sözü olduğuna işaret ettiği defalarca kez dile
    getirilmiştir. öte yandan, bu olayı keşfeden kaptan jaques cousteau(kaptan kusto)’nun, aynı
    olayın kuran’da da yazdığını görünce müslüman olduğu öne sürülmüştür. ancak; hiçbir zaman
    olaylar, ilgili şahıslara tam gerçekliğiyle, objektif bilgiyle insanlara aktarılmamıştır.
    öncelikle “denizlerin birbirine karışmaması” gibi bir olay yoktur. sular arası yoğunluk,
    kimyasallık, ısı vb. farklılar, karışmayı engellemez, geciktirir. öte yandan yüzey gerilimi de
    çarptılımıştır.
    yüzey geriliminin, denizlerin birbiriyle karışmaması ile pek fazla alakası yoktur. su, tek başına
    var olduğunda da yüzey gerilimi mevcuttur. yüzey gerilimi adından da anlaşılacağı gibi suyun
    yüzeyiyle alakalıdır. örneğin; bir karıncanın, yaprağın ya da herhangi bir nesnenin suyun
    üstünde yüzmesi olayı yüzey gerilimindendir.
    bu olayı kendimiz de deneyip, anlayabiliriz: suya elimizle çok hafifçe baskı uyguladığımızda, ilk
    anda suyun yüzeyinin aşılamadığını bir an için hissederiz. (tabi bizlerin suya uyguladığı kuvvet
    fazla olduğundan, yüzey gerilimi anında aşılacaktır.) ya da daha iyi bir yöntem olarak; uygun
    büyüklükte ve yumuşaklıkta olan bir yaprağı, tabanınından suyun altına yavaşça sokmaya
    çalışalım; yaprağın ilk anda suyun yüzeyini aşamayıp, suyun altına girmediği anlaşılacaktır. işte
    bunu sağlayan şey de yüzey gerilimidir.
    diğer bir olay da; ayetlerin bir çok çevirisinde, “denizlerin acı ve tatlı” olduğudan
    bahsedilmektedir. örneğin; başta diyanet meali olmak üzere, ali fikri yavuz’un, bedir sadak’ın,
    hasan basri çantay’ın meallerinde, elmalılı’nın sadeleştirilen meallerinden bazılarılarında ve
    fizilal-il kuran’da iki denizin ayrı ayrı “acı ve tatlı” olduğundan bahsedilir. biz bunlardan en
    güvenilir meal olan diyanet meali‘ni baza alalım:
    55. rahman suresi 19-22. ayetler:
    (suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. (fakat) aralarında bir
    engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar…o denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.
    buradan anlaşılan, suyu acı ve tatlı olan iki ayrı denizden bahsedilmektedir. ancak ortaya çıkan
    sorun şu ki; dünya üzerinde suyu tatlı olan deniz veya okyanus yoktur. denizlerin ve
    okyanusların hepsi tuzludur. burada bahsedilen şey, muhtemelen “akarsu ile deniz” olabilir.
    eğer durum böyle ise karşımıza ilginç olan şu sonuç çıkar: bu (karışmıyormuş gibi gözüken
    olay) zaten gözümüz ile gözlemlenebilen birşeydir.
    akarsuların veya nehirlerin, denizlere döküldüğü bölgelere bakarsanız; aradaki yoğunluk,
    kimyasallık, kütle, ısı vb. farklılıklardan kaynaklanan renk tonu farklılığından dolayı, suların ilk
    anda birbirine karışmadığını rahatlıkla görebilirisiniz. ama deniz suyuyla, denize dökülen tatlı
    su; eninde sonunda -tamamı olmak üzere- birbirleriyle karışacaklardır. (karışma ilk anda başlar)
    peki, bu “denizlerin birbiriyle karışmaması”na işaret eden ayetin yazılmasına neden olan başka
    bir kaynak yok muydu?: sanırım bunu öğrenmek için tevrat’a bakmak yeterli olacaktır.
    kuran’daki ayetlerin bir çoğunun tevrat kökenli veya tevrat’a benzer olduklarını biliyoruz.
    örneğin, kuran’la, tevrat’ın benzer olan şu sözlerine bir bakalım:
    tevrat. yaradılış1: 2 = yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. tanrı’nın
    ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
    kuran. 11. hud suresi 7 = o, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. o’nun arşı da su
    üzerinde idi…
    tevrat. mika.6: 2= ey dağlar ve yeryüzünün sarsılmaz temelleri, rab’bin suçlamasını dinleyin…
    kuran. 79. naziat suresi 32 = dağları, demir atmış gibi oturttu;
    tevrat. eyüp.9: 5 = o dağları yerinden oynatır da,dağlar farkına varmaz,öfkeyle altüst eder
    onları.
    kuran. 27. neml 88 = sen dağlara bakar da onları donuk-durgun görürsün. oysaki onlar,
    bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır…
    bu kıyaslamalardan anlaşılan, kuran’daki birçok ayetin temeli tevrat’ta geçen sözler… işte
    “denizlerin birbirine karışmaması” sözünün de temelinin tevrat olduğunu düşünüyorum:
    tevrat. özdeyişler 8: 29= sular buyruğundan öte geçmesinler diye, denize sınır
    çizdiğinde…
    son olarak da kaptan kusto’nun müslüman olduğu iddiası da asılsızdır. kusto kurumu’nun,
    kasım 1991′de paris’ten yaptığı açıklamada, bu iddia kesinlikle reddedilmiştir.
    kaynak: http://ateistforum.biz/viewtopic.php?id=579
    kıble'nin iki kez değiştirilmesi olayı da var tabi. yaklaşık on yıllık 1. mekke döneminde başarısız olup, canını kurtarmak için medine’ ye kaçan muhammed, bu şehirde başarılı olmak için yahudileri kendi safına çekmeye çalışır. kuran' a musa ile ilgili ayetler koyar, onu da peygamber olarak kabul eder. en önemlisi ise kıble kudüs yapılır, namazlarda kudüs'e dönülür. bilindiği gibi yahudilerin kutsal kenti kudüs'tür. ancak yahudiler islama ilgi göstermez. göstermek şöyle dursun muhammed ile dalga geçmeye başlarlar. bunun üzerine muhammed yahudileri kendisine inandırtamayacağını anlayınca sinirlenir ve kıbleyi kudüs’ den tekrar kabe' ye çevirir. bu konuda bakara suresi'nin 145. ayetinde bazı ipuçları bulmaktayız:

    "yemin olsun ki resulum! sen kendilerine kitap verilenlere (ehli kitap-yahudiler) her türlü ayeti getirsen yine onlar sana uyup kıblene dönmezler; sen de onların kıblesine dönecek değilsin. onlar da biribirlerinin kıblesine dönmezler. sana gelen ilimden sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun."
    bakara 145. ayet görüldüğü gibi kıblenin kabeye çevrilmesi olayı ile ilgilidir. ayetin başındaki allahın yemin etmesinin mantıksızlığını pas geçelim. yukarıdaki ayette kuran’ ın "tanrısı" diyor ki: "..onlar senin kıblene dönmezler, sen de onlarinkine dönme" ! yani yahudiler muhammed'e uymadılar diye onlara kızarak kıbleyi değiştiriyor! şu soru akla geliyor: eğer uysalardı kıbleyi değiştirmeyecek mi idi? peki 17 ay boyunca kıble neden kudüs idi? yahudilerin muhammede uymayacağını allah önceden bilmiyor muydu? en başından beri kıble mekke (kabe) olamaz mı idi? ayette tam bir kızgınlık ve kulis havası hakim:
    "...kıblene dönmezler, sen de onların kıblesine dönecek değilsin."
    ayetin son kısımında da muhammed sözüm ona allah tarafından uyarılıyor:
    "...eğer onların arzularına uyacak olursan hakkı çiğneyenlerden olursun".
    muhammedin bu kısmı koymasındaki amaç kendisini çevresindeki müslümanlardan gelen "kıble neden değişti?" sorgusundan kurtarmaktır. "bu kararın kesinliği konusunda allah beni böylesine uyardı" diyebilmek için eklemiştir son kısmı belliki. bu kısım da gerçekten ilginçtir şöyle ki,"allah", elçisinden şüphe mi duyuyor ki onu uyarıyor. üstelik bu sıralarda muhammed en azından oniki yıllık tecrübeli bir "peygamber"! açıkça anlaşılıyor ki "allah" da muhammede şüpheyle bakıyor ve "onların arzularına uyacak olursan (onların kıblesine), hakkı çiğneyenlerden olursun" diyor. eğer muhammed'in allahın emrini çiğneme ihtimali olmasaydı herhalde "allah"(!) bu uyarıyı yapmazdı.
    bakara 142. ayet ise:
    "insanlardan bir takım beyinsizler, "önceki kıblelerinden onları çeviren nedir?" diyecekler..." diye başlıyor.

    müslümanların rahman ve rahim gibi sıfatlar atfettiği tanrısı nedense bu ayete küfrederek başlıyor!! kıblenin değişmesiyle ilgili gayet haklı şüpheleri ve soruları olan müslümanlara "beyinsizler" diyerek küfrediyor kuranın tanrısı!

    şüphesiz ki aslında kızan, küfreden muhammed'dir. yahudileri müslüman yapamayışının hayal kırıklığını kuran’a aksettirmiştir. kendi taraftarlarından gelen soru ve eleştirilere bile tahammül edememiştir.
    muhammed’in 17 ay mescid-i aksa’yı (kudüs) kıble olarak kullandığına, daha sonra bir gün ikindi namazını kıldırırken tam namazın ortasına geldiği bir sırada, yüzünü çevirmek suretiyle kıbleyi değiştirdiğine dair birkaç kaynak;

    tecrid-i sarih, diyanet terc., no: 38 ve 256; buhari, iman, 30; namaz, 31, sa/cara tefviri 12-18; müslim, mesacid, no: 525; buhari ve müslim hadisleri, el-lü’lüü ve 1 mercan, no: 302-303; tirmizi, salat, no: 138/340 ve bakara tefsiri, no: 2962; nesai, salat, 22 no: 486; vahidi, age, bakara suresi, 144. ayet; diyarbekiri, tarihi hamis, 1/367.
    değinilmesi gerekilen en önemli konulardan biriyse islam'ın putperestliğe olan benzerliğidir. bu dinin putperestlik olduğunun en bariz kanıtı namazdır..
    putperest ibadetlerinden biri namazdır. namaz, güneş kültünün ritüellerinden biridir ve hint kökenli bir ibadettir.
    islam öncesi araplar da namaz kılarlardı.
    günümüzde hindular da namaz ritüellerini devam ettirirler. sansktitçe ''surya'' güneş, ''namaskara'' ise selamlama veya bağlantı demektir. böylece "surya namaskara" ''güneşle bağlantı'' anlamına gelmektedir. surya namaskara, bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir.
    arap putperestlerinin namaz kıldığı kur'an'da yazılıdır.
    enfal 35. ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun.
    (onların kabedeki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. küfrünüzden dolayı azabı tadın.)
    bilindiği üzere arapça'da salat namaz demektir. bu ayette namaz törenlerindeki ıslık ve alkışlar nedeniyle putperestlerin kıldığı namaz eleştiriliyor.
    putperestler de günde 5 vakit namaz kılarlardı.
    1-şaharit namazı -sabah namazı
    2-musaf namazı - öğle namazı
    3-minha namazı - ikindi namazı
    4-neilat şerarim namazı - akşamüstü namazı
    5-maarib namazı - akşam namazı
    kaynak;
    hayrullah örs, musa ve yahudilik, s.399-405; doç.dr. ali osman ateş, asr-ı saadette islam; şaban kuzgun, hz. ibrahim ve hanifilik, s.117; epstein, judaism. kuran'da geçen namaz vakit sayısı 3 olmasına rağmen 5 vakit kılınıyor olması zamanla putperest döneme dönüldüğü şüphesi taşımaktadır. aynı şekilde abdest de putperestlerde vardı. cünup olunca boy abdesti alırlardı. (ibn-i habib, muhabber)
    gördüğün gibi hergün eğilip kalktığında eski arap putu allaha gene eski sözde putperes araplardan farksız tapınmakla meşkulsun...
    oruç
    güneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de oruçtur.
    namaz vakitlerini güneş zamanlı ayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlarlardı. orucun başlangıcı bile islamiyet'teki gibi ay'a göre tespit ediliyordu.
    tıpkı, bugünkü müslümanlar gibi, ay'ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (hayrullah örs, musa ve yahudilik)
    islamiyet öncesi arap paganlarının ilginç gelenekleri vardı.
    bunlar ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, mekke'ye hacca gidip kabenin etrafında 7 kez dönerler,
    kara taşı (hacerül esved) kutsal sayar kara taşı'ı öpeler ve günde dört veya 5 vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı. ( ıs allah the same god as the god of bible?, m. j. afshari, p 6, 8-9, islam, beliefs and observances, caesar e. farah)
    aişe anlatıyor: ıslam öncesinde kureyş, aşure gününde oruç tutardı. (buhari, e’s-sahih, kitabu’s savm/1.)
    sabiilik, yıldız kültüne sahip bilinen en eski pagan dinidir. ilginçtir ki sabiiler de 3 vakit namaz kılar ve 1 ay oruç tutarlardı.
    farz orucun dışında nafile oruçlara da sahiptiler. ibn nedim, el fihrist, s. 442-445)
    kuran'da önceki toplumlarda da orucun olduğu yazılıdır:
    bakara-183. ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). umulur ki sakınırsınız.
    sonuçta tüm müslümanlar arabistanda inanılan bir dişi tanrıya inanmaya devam ediyor...
    fill olayı
    fill suresini dikkatli okuyan biri bu işteki garipliği anlayabilir. fil olayı'na konu olan sefer, ne amaçla düzenlendi?
    fil olayı zamanında, yemen'de ebrehe adında hristiyan bir hükümdar iktidarda bulunuyordu. ebrehe'nin niçin bir orduyla mekke üzerine yürüdüğü konusunda çeşitli rivayetler vardır. ancak tüm bu rivayetler, ebrehe'nin kabe'yi yıkmak istediği konusunda birleşmektedir.
    fil olayı ne zaman meydana geldi?
    ebrehe tarafından yazdırılan, miladi 543 tarihli bir kitabe vardır(himyeri kitabesi). fil olayı'nın bu tarihten sonra olduğu kesindir. muhammed hamidullah, fil olayı'nın peygamberin doğumundan 3 ay önce, 569 yılında meydana geldiğini yazmaktadır. nitekim arapça kaynaklarda, peygamberin "fil senesi"nda dünyaya geldiği bilgisi verilir. (ibn hişam, siyer, ibnü'l-esîr, el-kâmil fi't-târih)
    saldıran taraf kitap ehlidir allahın koruduğu tarafsa içinde 300 den fazla putun bulunduğu kabe ve mekke şehridir..
    yani kurana göre allah fil suresinde kitap ehli yerine putperesleri desteklemiştir...
    bu din semavi değildir..
    "gericilere hoşgörü göstermek yüce bir terbiye göstergesi değil, bir milletin mutluluğuna, şerefine ve namusuna göz dikenlere hoşgörüdür ki, hiçbir zaman, hiçbir kişi buna izin veremez!"
    kaynak: turandursun.com

    devamı gelecek...
    7 ...