birde tabi mucizeler var. islam dinine mensup olanların, kuran mucizelerinden bahsederken en çok ileri sürdükleri
mucizelerden biri, süphesiz denizlerin birbirine karışmaması mucizesidir. örnek vermek
gerekirse, :
denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, kuranın
rahman suresinde şöyle bildirilir:
birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. ikisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin
sınırını geçmezler. (rahman suresi, 19-20)
birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği,
okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. yüzey gerilimi adı
verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır.
denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının
birbirine karışmasını engeller.
elbette ki işin ilginç yanı, insanların, ne fizikten, ne yüzey geriliminden, ne de okyanus
biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin kuranda bildirilmiş olmasıdır.
bu, sıkça duyduğumuz birşeydir. denizlerin birbirine karışmaması mucizesini açıkladığı iddia
edilen ayetin kuranda varolması; kuranın tanrı sözü olduğuna işaret ettiği defalarca kez dile
getirilmiştir. öte yandan, bu olayı keşfeden kaptan jaques cousteau(kaptan kusto)nun, aynı
olayın kuranda da yazdığını görünce müslüman olduğu öne sürülmüştür. ancak; hiçbir zaman
olaylar, ilgili şahıslara tam gerçekliğiyle, objektif bilgiyle insanlara aktarılmamıştır.
öncelikle denizlerin birbirine karışmaması gibi bir olay yoktur. sular arası yoğunluk,
kimyasallık, ısı vb. farklılar, karışmayı engellemez, geciktirir. öte yandan yüzey gerilimi de
çarptılımıştır.
yüzey geriliminin, denizlerin birbiriyle karışmaması ile pek fazla alakası yoktur. su, tek başına
var olduğunda da yüzey gerilimi mevcuttur. yüzey gerilimi adından da anlaşılacağı gibi suyun
yüzeyiyle alakalıdır. örneğin; bir karıncanın, yaprağın ya da herhangi bir nesnenin suyun
üstünde yüzmesi olayı yüzey gerilimindendir.
bu olayı kendimiz de deneyip, anlayabiliriz: suya elimizle çok hafifçe baskı uyguladığımızda, ilk
anda suyun yüzeyinin aşılamadığını bir an için hissederiz. (tabi bizlerin suya uyguladığı kuvvet
fazla olduğundan, yüzey gerilimi anında aşılacaktır.) ya da daha iyi bir yöntem olarak; uygun
büyüklükte ve yumuşaklıkta olan bir yaprağı, tabanınından suyun altına yavaşça sokmaya
çalışalım; yaprağın ilk anda suyun yüzeyini aşamayıp, suyun altına girmediği anlaşılacaktır. işte
bunu sağlayan şey de yüzey gerilimidir.
diğer bir olay da; ayetlerin bir çok çevirisinde, denizlerin acı ve tatlı olduğudan
bahsedilmektedir. örneğin; başta diyanet meali olmak üzere, ali fikri yavuzun, bedir sadakın,
hasan basri çantayın meallerinde, elmalılının sadeleştirilen meallerinden bazılarılarında ve
fizilal-il kuranda iki denizin ayrı ayrı acı ve tatlı olduğundan bahsedilir. biz bunlardan en
güvenilir meal olan diyanet mealini baza alalım:
55. rahman suresi 19-22. ayetler:
(suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. (fakat) aralarında bir
engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar o denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.
buradan anlaşılan, suyu acı ve tatlı olan iki ayrı denizden bahsedilmektedir. ancak ortaya çıkan
sorun şu ki; dünya üzerinde suyu tatlı olan deniz veya okyanus yoktur. denizlerin ve
okyanusların hepsi tuzludur. burada bahsedilen şey, muhtemelen akarsu ile deniz olabilir.
eğer durum böyle ise karşımıza ilginç olan şu sonuç çıkar: bu (karışmıyormuş gibi gözüken
olay) zaten gözümüz ile gözlemlenebilen birşeydir.
akarsuların veya nehirlerin, denizlere döküldüğü bölgelere bakarsanız; aradaki yoğunluk,
kimyasallık, kütle, ısı vb. farklılıklardan kaynaklanan renk tonu farklılığından dolayı, suların ilk
anda birbirine karışmadığını rahatlıkla görebilirisiniz. ama deniz suyuyla, denize dökülen tatlı
su; eninde sonunda -tamamı olmak üzere- birbirleriyle karışacaklardır. (karışma ilk anda başlar)
peki, bu denizlerin birbiriyle karışmamasına işaret eden ayetin yazılmasına neden olan başka
bir kaynak yok muydu?: sanırım bunu öğrenmek için tevrata bakmak yeterli olacaktır.
kurandaki ayetlerin bir çoğunun tevrat kökenli veya tevrata benzer olduklarını biliyoruz.
örneğin, kuranla, tevratın benzer olan şu sözlerine bir bakalım:
tevrat. yaradılış1: 2 = yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. tanrının
ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
kuran. 11. hud suresi 7 = o, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. onun arşı da su
üzerinde idi
tevrat. mika.6: 2= ey dağlar ve yeryüzünün sarsılmaz temelleri, rabbin suçlamasını dinleyin
kuran. 79. naziat suresi 32 = dağları, demir atmış gibi oturttu;
tevrat. eyüp.9: 5 = o dağları yerinden oynatır da,dağlar farkına varmaz,öfkeyle altüst eder
onları.
kuran. 27. neml 88 = sen dağlara bakar da onları donuk-durgun görürsün. oysaki onlar,
bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır
bu kıyaslamalardan anlaşılan, kurandaki birçok ayetin temeli tevratta geçen sözler işte
denizlerin birbirine karışmaması sözünün de temelinin tevrat olduğunu düşünüyorum:
tevrat. özdeyişler 8: 29= sular buyruğundan öte geçmesinler diye, denize sınır
çizdiğinde
son olarak da kaptan kustonun müslüman olduğu iddiası da asılsızdır. kusto kurumunun,
kasım 1991′de paristen yaptığı açıklamada, bu iddia kesinlikle reddedilmiştir.
kaynak: http://ateistforum.biz/viewtopic.php?id=579
kıble'nin iki kez değiştirilmesi olayı da var tabi. yaklaşık on yıllık 1. mekke döneminde başarısız olup, canını kurtarmak için medine ye kaçan muhammed, bu şehirde başarılı olmak için yahudileri kendi safına çekmeye çalışır. kuran' a musa ile ilgili ayetler koyar, onu da peygamber olarak kabul eder. en önemlisi ise kıble kudüs yapılır, namazlarda kudüs'e dönülür. bilindiği gibi yahudilerin kutsal kenti kudüs'tür. ancak yahudiler islama ilgi göstermez. göstermek şöyle dursun muhammed ile dalga geçmeye başlarlar. bunun üzerine muhammed yahudileri kendisine inandırtamayacağını anlayınca sinirlenir ve kıbleyi kudüs den tekrar kabe' ye çevirir. bu konuda bakara suresi'nin 145. ayetinde bazı ipuçları bulmaktayız:
"yemin olsun ki resulum! sen kendilerine kitap verilenlere (ehli kitap-yahudiler) her türlü ayeti getirsen yine onlar sana uyup kıblene dönmezler; sen de onların kıblesine dönecek değilsin. onlar da biribirlerinin kıblesine dönmezler. sana gelen ilimden sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun."
bakara 145. ayet görüldüğü gibi kıblenin kabeye çevrilmesi olayı ile ilgilidir. ayetin başındaki allahın yemin etmesinin mantıksızlığını pas geçelim. yukarıdaki ayette kuran ın "tanrısı" diyor ki: "..onlar senin kıblene dönmezler, sen de onlarinkine dönme" ! yani yahudiler muhammed'e uymadılar diye onlara kızarak kıbleyi değiştiriyor! şu soru akla geliyor: eğer uysalardı kıbleyi değiştirmeyecek mi idi? peki 17 ay boyunca kıble neden kudüs idi? yahudilerin muhammede uymayacağını allah önceden bilmiyor muydu? en başından beri kıble mekke (kabe) olamaz mı idi? ayette tam bir kızgınlık ve kulis havası hakim:
"...kıblene dönmezler, sen de onların kıblesine dönecek değilsin."
ayetin son kısımında da muhammed sözüm ona allah tarafından uyarılıyor:
"...eğer onların arzularına uyacak olursan hakkı çiğneyenlerden olursun".
muhammedin bu kısmı koymasındaki amaç kendisini çevresindeki müslümanlardan gelen "kıble neden değişti?" sorgusundan kurtarmaktır. "bu kararın kesinliği konusunda allah beni böylesine uyardı" diyebilmek için eklemiştir son kısmı belliki. bu kısım da gerçekten ilginçtir şöyle ki,"allah", elçisinden şüphe mi duyuyor ki onu uyarıyor. üstelik bu sıralarda muhammed en azından oniki yıllık tecrübeli bir "peygamber"! açıkça anlaşılıyor ki "allah" da muhammede şüpheyle bakıyor ve "onların arzularına uyacak olursan (onların kıblesine), hakkı çiğneyenlerden olursun" diyor. eğer muhammed'in allahın emrini çiğneme ihtimali olmasaydı herhalde "allah"(!) bu uyarıyı yapmazdı.
bakara 142. ayet ise:
"insanlardan bir takım beyinsizler, "önceki kıblelerinden onları çeviren nedir?" diyecekler..." diye başlıyor.
müslümanların rahman ve rahim gibi sıfatlar atfettiği tanrısı nedense bu ayete küfrederek başlıyor!! kıblenin değişmesiyle ilgili gayet haklı şüpheleri ve soruları olan müslümanlara "beyinsizler" diyerek küfrediyor kuranın tanrısı!
şüphesiz ki aslında kızan, küfreden muhammed'dir. yahudileri müslüman yapamayışının hayal kırıklığını kurana aksettirmiştir. kendi taraftarlarından gelen soru ve eleştirilere bile tahammül edememiştir.
muhammedin 17 ay mescid-i aksayı (kudüs) kıble olarak kullandığına, daha sonra bir gün ikindi namazını kıldırırken tam namazın ortasına geldiği bir sırada, yüzünü çevirmek suretiyle kıbleyi değiştirdiğine dair birkaç kaynak;
tecrid-i sarih, diyanet terc., no: 38 ve 256; buhari, iman, 30; namaz, 31, sa/cara tefviri 12-18; müslim, mesacid, no: 525; buhari ve müslim hadisleri, el-lülüü ve 1 mercan, no: 302-303; tirmizi, salat, no: 138/340 ve bakara tefsiri, no: 2962; nesai, salat, 22 no: 486; vahidi, age, bakara suresi, 144. ayet; diyarbekiri, tarihi hamis, 1/367.
değinilmesi gerekilen en önemli konulardan biriyse islam'ın putperestliğe olan benzerliğidir. bu dinin putperestlik olduğunun en bariz kanıtı namazdır..
putperest ibadetlerinden biri namazdır. namaz, güneş kültünün ritüellerinden biridir ve hint kökenli bir ibadettir.
islam öncesi araplar da namaz kılarlardı.
günümüzde hindular da namaz ritüellerini devam ettirirler. sansktitçe ''surya'' güneş, ''namaskara'' ise selamlama veya bağlantı demektir. böylece "surya namaskara" ''güneşle bağlantı'' anlamına gelmektedir. surya namaskara, bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir.
arap putperestlerinin namaz kıldığı kur'an'da yazılıdır.
enfal 35. ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun.
(onların kabedeki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. küfrünüzden dolayı azabı tadın.)
bilindiği üzere arapça'da salat namaz demektir. bu ayette namaz törenlerindeki ıslık ve alkışlar nedeniyle putperestlerin kıldığı namaz eleştiriliyor.
putperestler de günde 5 vakit namaz kılarlardı.
1-şaharit namazı -sabah namazı
2-musaf namazı - öğle namazı
3-minha namazı - ikindi namazı
4-neilat şerarim namazı - akşamüstü namazı
5-maarib namazı - akşam namazı
kaynak;
hayrullah örs, musa ve yahudilik, s.399-405; doç.dr. ali osman ateş, asr-ı saadette islam; şaban kuzgun, hz. ibrahim ve hanifilik, s.117; epstein, judaism. kuran'da geçen namaz vakit sayısı 3 olmasına rağmen 5 vakit kılınıyor olması zamanla putperest döneme dönüldüğü şüphesi taşımaktadır. aynı şekilde abdest de putperestlerde vardı. cünup olunca boy abdesti alırlardı. (ibn-i habib, muhabber)
gördüğün gibi hergün eğilip kalktığında eski arap putu allaha gene eski sözde putperes araplardan farksız tapınmakla meşkulsun...
oruç
güneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de oruçtur.
namaz vakitlerini güneş zamanlı ayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlarlardı. orucun başlangıcı bile islamiyet'teki gibi ay'a göre tespit ediliyordu.
tıpkı, bugünkü müslümanlar gibi, ay'ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (hayrullah örs, musa ve yahudilik)
islamiyet öncesi arap paganlarının ilginç gelenekleri vardı.
bunlar ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, mekke'ye hacca gidip kabenin etrafında 7 kez dönerler,
kara taşı (hacerül esved) kutsal sayar kara taşı'ı öpeler ve günde dört veya 5 vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı. ( ıs allah the same god as the god of bible?, m. j. afshari, p 6, 8-9, islam, beliefs and observances, caesar e. farah)
aişe anlatıyor: ıslam öncesinde kureyş, aşure gününde oruç tutardı. (buhari, es-sahih, kitabus savm/1.)
sabiilik, yıldız kültüne sahip bilinen en eski pagan dinidir. ilginçtir ki sabiiler de 3 vakit namaz kılar ve 1 ay oruç tutarlardı.
farz orucun dışında nafile oruçlara da sahiptiler. ibn nedim, el fihrist, s. 442-445)
kuran'da önceki toplumlarda da orucun olduğu yazılıdır:
bakara-183. ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). umulur ki sakınırsınız.
sonuçta tüm müslümanlar arabistanda inanılan bir dişi tanrıya inanmaya devam ediyor...
fill olayı
fill suresini dikkatli okuyan biri bu işteki garipliği anlayabilir. fil olayı'na konu olan sefer, ne amaçla düzenlendi?
fil olayı zamanında, yemen'de ebrehe adında hristiyan bir hükümdar iktidarda bulunuyordu. ebrehe'nin niçin bir orduyla mekke üzerine yürüdüğü konusunda çeşitli rivayetler vardır. ancak tüm bu rivayetler, ebrehe'nin kabe'yi yıkmak istediği konusunda birleşmektedir.
fil olayı ne zaman meydana geldi?
ebrehe tarafından yazdırılan, miladi 543 tarihli bir kitabe vardır(himyeri kitabesi). fil olayı'nın bu tarihten sonra olduğu kesindir. muhammed hamidullah, fil olayı'nın peygamberin doğumundan 3 ay önce, 569 yılında meydana geldiğini yazmaktadır. nitekim arapça kaynaklarda, peygamberin "fil senesi"nda dünyaya geldiği bilgisi verilir. (ibn hişam, siyer, ibnü'l-esîr, el-kâmil fi't-târih)
saldıran taraf kitap ehlidir allahın koruduğu tarafsa içinde 300 den fazla putun bulunduğu kabe ve mekke şehridir..
yani kurana göre allah fil suresinde kitap ehli yerine putperesleri desteklemiştir...
bu din semavi değildir..
"gericilere hoşgörü göstermek yüce bir terbiye göstergesi değil, bir milletin mutluluğuna, şerefine ve namusuna göz dikenlere hoşgörüdür ki, hiçbir zaman, hiçbir kişi buna izin veremez!"
kaynak: turandursun.com