Varaka Bin Nevfel Haticenin amcazadesiydi ve Hıristiyandı. Tevrat ile incil'i de iyiden iyiye incelemiş ve Arapçaya tercüme etmişti. Çok bilgili ve Filozof bir adamdı. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. O araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp Hıristiyanlığı kabul etmişti. Muhammedin en büyük öğretmeni Varaka idi. Muhammed' de Ona saygı gösteriyordu. Varaka'yı her zaman ziyaret ediyordu. O da Ona Tevrat ı baştanbaşa okudu. Ademden ismail'e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlatıyordu. Musanın dinini nasıl kurduğunu, isa'nın Hıristiyanlığını da izah etti. Muhammedin ilk vahiyi aldığını iddia ettiği zaman Hatice ile birlikte başvurduğu kişi Varakadır ve gene rivayetlere göre Muhammein peygamberliğini müjdeleyenlerden biri de Varakadır. Aşağıda görüleceği gibi Muhammedin peygamberliğinin tasdikini ve ilanını Varaka yapmaktadır.
Hz. Muhammed peygamberliğini bekler bir hal aldı. Çok geçmeden Hz. Muhammed'e vahiyler gelmeğe başladı. Mağaraya çekiliyor ve halvete giriyordu. Orada kendisine gelen vahilerden korkuyordu. Bunları eşi Hz. Haticeye anlattı. Hz. Hatice de amcazadesi Varaka Bin Nevfel'e onları bildirdi. O bu olayı dikkatle dinledikten sonra: git, eşin Muhammed'e söyle korkmasın. Bu alametler O'nun ahir zaman Peygamberi olacağını ispat ediyor. Dedikten sonra, bir de manzume okudu: "Hz. Muhammed, artık bir peygamberdir. Kendisine görünen Cebrail'le, Mikail'dir. Getirdikleri ise vahiydir. Hz. Muhammed'e inananlar Cennete girecekler, doğru yoldan ayrılanlar ise cehennemde sosuz olarak yanacaklardır.". Hz. Hatice Varaka'nın yanından dönerek Nevfel'in dediklerini aynen O'na bildirdi. Hz. Muhammed bu sözlerden müsterih oldu. Kendisine peygamberlik geldiğinden dolayı da sevindi. Buharinin naklettiği hadis şöyledir :
Bundan sonra Hadîce (radiya'llâhu anhâ) Hazret-i Resûl-i Ekrem'i (salla'llâhu aleyhi ve sellem) birlikte alıp ammizâdesi Veraka b. Nevfel b. Esed b. Abdü'l-Uzzâ'ya götürdü. Bu zât, zamân-ı Câhiliyyette dîn-i Nasrâniyyete dâhil olmuş bir kimse olup ibrânîce yazı bilir ve incil'den meşiyyet-i ilâhiyye taallûk ettiği mikdârda öteberi yazardı. Veraka gözlerine amâ târî olmuş bir pîr-i fânî idi. Hadîce radiya'llâhu anhâ Veraka'ya: "Amûcam-oğlu, dinle de bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor." dedi. Veraka: "Ne var kardeşimin oğlu?" diye sorunca Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem gördüğü şeyleri kendisine ihbâr etti. Bunun üzerine Veraka dedi ki "Bu gördüğünü, Allâhu Teâlâ'nın Mûsâ (salla'llâhu aleyhi ve sellem) ya tenzîl ettiği Nâmûs (-ı Ekber)dır. (Yâni Sâhib-i Sırr-ı Vahiydir.) Âh keşki senin da'vet günlerinde genç olaydım. Kavmin seni çıkaracakları zaman keşki ber-hayât olsam!". Bunun üzerine Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Onlar beni çıkaracaklar mı ki?" diye sordu. O da: "Evet. (zîrâ) Senin gibi bir şey getirmiş (yâni vahiy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şâyed senin da'vet günlerine yetişirsem sana son derecede yardım ederim." cevâbını verdi. Ondan sonra çok geçmedi. Veraka vefât etti. (Ve o esnâda) Fetret-i vahiy vukû' buldu (yâni bir müddet için vahiy inkıtâa uğradı.)|
Kıys Bin Saide, Ukkaz Meydanında şöyle bir şiir okumuştu: Yemin ederim ki, Allah'ın indinde bir din var ki, şimdi bulunduğumuz dinden daha sevgili ve Allah'ın gelecek peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır. Gölgesi başımızın üstüne geldi. Ne mutlu ol kimseye ki O'na iman edip de O da O'na hidayet eyleye. Ve ol behdbahta ki O'na isyan ve muhalefet eyleye. Yazıklar olsun, ömürleri gafletle geçen ümmetlere
Kıys Bin Saide bu şiiri okurken Muhammedin de onu dinlediği rivayet edilir. Yıllar sonra peygamberliğini ilan ettikten sonra bir hadise göre şöyle demiştir :
Hz. Muhammed peygamber olduktan sonra bir gün yanındakiler: içinizde Kıys Bin Saide'yi tanıyan var mı? Diye sordu. Sonra da bu hitabeden bazı parçalar okudu. Daha birçok şeyler de söyledi. Yine yanındakiler: Acaba onun satırlarından aklında kalanlar var mı? dediler. O zaman Hz.Ebu Bekir : Ben biliyorum. Diyerek bu hitabeyi sonuna kadar okudu.
Gene önemli Haniflerden bir tanesi Zeyd b. Amr b. Nufeyldir. Bir hadise göre Zeydin konumu şöyledir :
Rasûlüllahın Zeyd b. Amr b. Nufeylden bahsederken şöyle dediği bana rivayet edildi: O putlara ibadet nedeniyle beni ayıplayan ve böyle yapmaktan nehyeden ilk insandı. Mekkenin yukarısındaki yüksek alanda Zeyd b. Amra uğradığımda Zeyd b. Hârise ile birlikte Taiften gelmiştim. Dinlerini terk etmesi onu Kureyşliler arasında meşhur etmişti (şeharathu). O da aralarından çıkıp Mekkenin yüksek bölgesine yerleşmişti. Gidip yanına oturdum. Beraberimde putlarımıza kurbanlarımızdan bir torba et vardı. Eti Zeyd b. Hârise taşıyordu. Eti kendisine takdim ettim. O vakit ben genç bir delikanlıydım. Amcacığım, bu yemekten yiyiniz dedim. O yeğenim, bu putlarınıza sunduğunuz kurbanlarınızdandır değil mi diyerek mukabelede bulundu. Ben öyle olduğunu söyleyince, Abdulmuttalibin kızlarına sormuş olsaydın, benim bu kurbanların etlerinden asla yemediğimi sana söylerlerdi, benim onlara hiç ihtiyacım yok dedi. Ardından onlar iyilik veya kötülük yapamayan batıl şeylerdir diyerek veya bu anlamda ifadeler sarf ederek, beni ve putlara ibadet edip onlara kurban kesenleri ayıpladı. Rasûlüllah ekledi: Bu bilgiden sonra, Allah beni risaletiyle şereflendirinceye kadar onların bir putuna asla el sürmedim ve onlara kurban kesmedim.
Bu hadisten görüleceği gibi Muhammed putlara kurban sunulamayacağı ve bilgisini Allahtan değil bu öğretmenlerinden almıştır. Gene öğretmenlerinin onu inzivasında bile yalnız bırakmadıkları anlaşılıyor:
ibn Dureydden kaydedilmiş bir rivayete göre ; Vahiy almadan önce Peygambere yalnızlık sevdirildi ve Mekke dağları oyuklarında ikamet etti. O (Peygamber) dedi ki: O da kendisini dünyadan tecrid ettiğinde Zeyd b. Amrı oyuklardan birisinde gördüm.
Gene bu haniflerden ünlü şair Ümeyye b. Ebîs-Salt ın Muhammede çok yakın oldugu bilinir. Oldukça bilgili bir kişidir ama islami rivayetlere göre Muhammed peygamberliğini ilan edince çok şaşırdığı ve ona cephe aldığı söylenir, kendisinin peygamberlik beklediği rivayet edilir.
Esas ilginç olanı bu Haniflerden hiçbirinin islamiyeti kabul etmediğidir. Varaka Hırıstiyan olarak ölmüştür, Abdullah b. Cahş önce Müslüman olmuş, Habeşistan hicreti sırasında Hıristiyanlığı kabul etmiştir, Osman b. Huveyris Rum meliki Kayserin yanına giderek Hıristiyanlaştı, Zeydi Mekkeliler sürgün ettiler ve hanif olarak göç etti, Ümeyye ise Muhammedin peygamberliğine karşı çıkarak Allahın düşmanı (aduvvullah) sayıldı.
Ögretinin kurulmasında ve Muhammedin eğitimi de büyük katkı ve önemi olan bu şahısların islami devlet kurulmasına pek de bir katkıları olmadığı görülüyor. Aslında ilişkiler ve sonuç göz önüne alındığında Muhammedin bu ustaların tezgahında egitim gördüğü, fakat daha sonra amacının farklılaşarak onlardan ayrıldığı anlaşılıyor. Bu Hanifler muhtemeldir ki aralarında dini bir toplum oluşturmaktaydılar ve ilk başlarda da Hatice kanalıyla Muhammedi de aralarına alarak yetiştirmişlerdi, fakat daha sonra Muhammed neden bu beklenen peygamber ben olmayayım diye sormuş olmalı ve bunun desteğini de sahabilerinde bulmuş olmalıdır.
5-Sahabiler :
islam devletinin kuruluşu esnasında 10 kişi var ki bunlar devletin ilk kurucuları ve yaşamlarında cennetle müjdelenmişlerdir. Bu sahabiler ilk Müslüman olanlardır, her biri genellikle ayrı kabilelere mensupturlar, hemen hepsi zengindirler ve islamiyetten sonra daha da zenginleşmişlerdir, dört tanesi devlet başkanlığı yapmış diğerleri de Şura içerisinde yer alarak halife seçiminde tayin edici olmuşlar ve Mekke toplumu esnasında mevkileri açısından önemli ve insanları etkileyebilecek konumdadırlar. Şimdi bunları kısaca bir gözden geçirelim. Aşşagıdaki bilgiler http://www.sevde.de/Sahabeler/Sahabeler.htm Sitesinden özetlenmiştir.
EBUBEKiR : Teymoğulları kabilesinden. Muhammed ile yaşıt ve arkadaş. Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmuştur. Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kısmını islâm için harcamıştır. Rasûlullah'a iman eden Ebû Bekir (r.a.) islâm davetçiliğine başlamış, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi islâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk Müslümanların bir çoğu islâm'ı onun davetiyle kabul etmişlerdi. Umumi ve hususi olan önemli işlerde ashabıyla müşavere eden Peygamber (s.a.s.) bazı hususlarda özellikle Ebû Bekir'e danışırdı. (ibn Haldun, Mukaddime, 206). Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdi. Teymoğulları kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınıyorlardı. Hz. Ebû Bekir'in babası Mekke eşrafındandı. Hz. Ebû Bekir, câhiliye döneminde de güzel ahlâkı ile tânınan, sevilen bir kişi idi. Mekke'de "eşnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi işlerinin yürütülmesiyle görevliydi. Muhammed (s.a.s.) ile büyük bir dostlukları vardı. Sık sık buluşur, Allah'ın birliği, Mekke müşriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müşavere ederlerdi.
ÖMER: 584 te doguyor. Kureyş'in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil'in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme'dir . Ancak küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir. O, Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi (H. ibrahim Hasan, Tarihul-islâm, Mısır 1979, I, 210). Cahiliyye döneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin sifare (elçilik) görevi onun elindeydi. Bir savaş çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak Ömer gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı (Suyûtî, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 123; Üsdül-Ğâbe, IV, 146).Ömer (r.a), risaletin altıncı yılında müslüman olmuştur. O, iman edenlerin arasına katıldığı zaman müslümanların sayısı yetmiş seksen kişi kadardı (ibn Sa'd, aynı yer).Taberî'nin ibn Abbas'tan tahric ettiği bir hadise göre, müslümanlığını ilk ilân eden kimse Hz. Ömer (r.a) olmuştur (Suyûtî, a.g.e.,129 Ömer (r.a), Medine dönemi boyunca islamın yücelişini etkileyen bütün olaylara aktif olarak iştirak etmiştir. Resulullah (s.a.s)'ın önemli kararlar alacağı zaman görüşlerine başvurduğu kimselerin başında Ömer (r.a) gelir. Onun ileri sürdüğü görüşler o kadar isabetliydi ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu. Resulullah (s.a.s) onun bu durumunu şu sözüyle ifade etmekteydi: "Allah, hakkı Ömer'in dili ve kalbi üzere kıldı" (Üsdül-Ğâbe, IV, 151).
OSMAN: Muhammed peygamber olduğu zaman 34 yaşında. Ümeyyoğullarından ve Ebubekirin yakın arkadaşı. Zengin, Bir Yahudi nin mülkiyetinde olan Rume kuyusunu yirmi bin dirheme satın alarak bütün müslümanların istifadesine sunmuştu. Muhammedin önce birinci, ölünce ikinci kızı ile evleniyor. Sonra o da ölüyor. Rukayye ve Ümmü Gülsüm. Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun islâma ve Müslümanlara herkesten çok maddi yardımda bulunmasını sağladı. Bilhassa kâfirler üzerine sefere çıkan orduların teçhiz edilmesinde aşırı derecede cömert davrandığı görülmektedir. Tarihçiler onun Ceyş'ul-Usra diye adlandırılan Tebük seferine çıkacak ordunun teçhiz edilmesine yaptığı katkıyı övgüyle zikretmektedirler. O, bu ordunun yaklaşık üçte birini tek başına teçhiz etmiştir. Asker sayısının otuz bin kişi olduğu göz önüne alınırsa bu meblağın büyüklüğü rahatça anlaşılır. Yaptığı yardımın dökümü şöyledir: Gerekli takımlarıyla birlikte dokuz yüz elli deve ve yüz at, bunların süvarilerinin teçhizatı, on bin dinar nakit para.
ALi: Muhammedin amcaoglu ve damadı. Onu önemli kılan Muhammedin kendi soyundan olması dolayısıyla güvenilir olması. 10 yaşında daha bir çocuk iken islamiyeti kabul ediyor. Ancak daha sonraki ve bağlılığı neticesinde devlet kurucuları arasında yer alıyor, böylece de cennetle müjdeleniyor :
Resul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. ikinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali (r.a.)'ye bıraktı, Ali de bir ziyafet hazırlayarak Hasimoğullarını davet etti. Resulullah yemekten sonra: "Ey Abdülmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum. içinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnız Ali (r.a.) kalktı ve orada Resulullah'a onun istediği sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardeşimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti.
Muhammed büyük ihtimalle Aliyi kendi yerine hazırlıyordu. Hicretin 9 yılında "Berae Suresi" nazil oldu. Bu sure Allah ve Resulünün müşriklerden beri olduğunu bildirerek başlayıp, onlarla yapılan anlaşmaların feshedileceğini haber vermekte idi. Onda ayrıca, kendileriyle anlaşma yapılanların ve bu anlaşmalarına sadık kalanların emniyet içinde olacakları, anlaşma yapılmayanlarla anlaşmalarını bozanlara ise dört ay süre tanınıp ondan sonra iman etmemiş her kim varsa kendileriyle savaşılacağı belirtiliyordu. Surenin nazil olması üzeri ne ashaptan: Ey Allah'ın Rasulü bu ayetleri Ebu Bekr'e bildirseniz de o insanlara duyursa!, diyenlere karşı Hz. Peygamber: Bu (ayetleri) benden veya ehli beytimden olan bir kimseden başkası benim adıma tebliğ edemez buyurdu ve Hz. Ali'yi bu ayetleri hacılara duyurmakla görevlendirdi. Hâlbuki bu sırada Hac emiri Ebubekirdi. Gene Muhammed ölüm döşeğinde vasiyet yazdırmak istemiş fakat Ömer buna engel olmuştu.
SA'D B. EBi VAKKAAS: Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası Malik b. Vuheyb'dir. Malik'in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa'd bu künyeye nisbetle ibn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah (s.a.s)'in annesi Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Sa'd'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye'dir. Sa'd (r.a), ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere göre o islamı üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd b. Harise'den sonra Müslüman olmuşsa beşinci Müslüman olmuş oluyor. Sa'd (r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir (ibn Sa'd, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139).
Sa'd (r.a), hakkında ayet nazil olan sahabilerden biri olma şerefine de sahiptir. O, "Benim hakkımda dört ayet nazil olmuştur" (Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5) demektedir. Bu âyetlerden bir tanesi, Mekkeli müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s)'den yanındaki, ona iman etmiş güçsüz kimseleri kovmasını istemeleri üzerine nazil olan, Allah rızasını dileyerek akşam sabah ona dua eden kimseleri kovma" ayetidir (el-Enam, 6/52; Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5; diğer âyetler şunlardır: el-Enfal, 8/1; Lokman, 31/15; el-Maide, 5/9). Sa'd (r.a), sekiz evlilik yapmış olup; bu evliliklerinde, on yedisi kız, on yedisi de erkek olmak üzere otuz dört çocuğa sahip olmuştu (Asr-ı Saadet, I, 441). Vakkas Zühreoğullarından.
iletinin başında islamiyetten önce Arap Yarımadasındaki kabile yapısı hakkında geniş bir özet vermiştim. O özette dikkat edilirse Abdumenâf, Zühre, Teym ve Esedoğullarının Mutayyebîn (temizlenmişler) adlı bir pakt kurdukları belirtilmekteydi. Mekke toplumunun ağırlıklı olarak bu pakttan oluştuğunu söylemek mümkündür, o halde Muhammedin ilk olarak yapacağı bu paktın birliğini korumak olmalıydı. O da tam da böyle yaptı. ilk Müslüman olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan bu yaşamlarında cennetle müjdelenen sahabelerin her birisinin özelliklerinden bir tanesi bu paktı oluşturan soyların önde gelen insanlarından oluşmalarıdır.
Sa'd B. Ebi Vakkas ile Abdurrahman ibn Avf
Zühreoğullarından
Ebubekir ile Talha Teym oğullarından
Osman Ümeyoğullarından
Muhammed, Ali
Haşimoğullarından
Zübeyr Esedoğullarından
Ebu Ubeyde B. el-Cerrah Fihroğulları'ndan
Zeyd Babası Muhammedin öğretmeni
Ömer Adiyoğullarından
Görüldüğü gibi bu sahabelerin birleştiği temel ile mutayebbinlerin birleştiği temel ortak gibi görünüyor. Öncelikle geçmişte kurulan bir ittifak temelini bozmamak ve ilk birleştirici adımları, ilk siyasi adımları bu temelde atmak. Sahabeleri ilk örgütleyenin Ebubekir olduğu tüm kaynaklarda ittifakla belirtilen bir husus. O halde şöyle bir senaryonun gerçekleşme ihtimali kuvvetle muhtemeldir :
Muhammed uzun bir süre Haniflerden din eğitimi alır ve var olan tek tanrılı dinlerin geçmişleri ile ilgili bilgileri öğrenir. Hanif adı verilenler büyük ihtimalle Hıristiyanlığa yakın bir tarikat şeklindedirler. Muhammed ile Ebubekir çok yakın arkadaştırlar ve gidişattan memnun değildirler. Muhammed eski hanif tarikatından ayrılarak Varaka nın da desteğiyle peygamberliğe soyunur ve yeni dinin ilk ayetlerini söylemeye başlar. Bu arada Ebubekir de her kabilenin önde gelen kimseleriyle temasa geçer ve onları yeni çekirdeğe kazandırır. Bu kişiler ileride kurulacak yeni devletin çekirdek kadrolarını teşkil ederler ve gerek Ali ile olan ortak yönetim tartışmalarında, gerek edindikleri servetle, gerek kendileriyle ilgili ayetler inmesiyle de farklılıkları ileride belirginleşir. Ve yaşamlarında cennetle müjdelenirler. Aslında yaptıkları işler ve çektikleri eziyet ilk Müslümanlardan olan Bilali Habeşiden fazla değildir. Ama bu müjde onların kurucu üye olduklarını belirlemek için yeterlidir. ilk 6 sene sayıları 70-80 kişiyi geçmez. Burada da Ömerin devreye girdiğini görüyoruz. Ömer Mütabeyyinler harici bir isimdir ve soyu Kusay öncesi eski bir kabileye dayanmaktadır, ancak etkisi çoktur ve Müslüman olduğunu resmen ilk açıklayan kişidir. Bundan sonra da islam tarihi boyunca sık sık Muhammedi yönlendirdiğine tanık oluruz.