Naci bey düşünen, her şeyi izaha girişen, maddeci değil ruhçu birisidir. Çevresinde bulunan mine ve ressam abid ile sık sık fikri tartışmalara girer. Mine hırslı, aklıyla hareket eden, Naci bey ile zıd bir bayandır. Ressam abid ise ikisi arasında gidip gelen, fikirlerini daha çok saman altından yürütüp açığa vurmayan, biraz nabza göre şerbet veren birisidir. Naci içine düştüğü boşluğu ya Ressam Abid'in atölyesinde o boşluğu unutarak geçirir ya da kadınlara bir düşkünlük gösterir. Kafasını kurcalayan üç kadın vardır; Mine, Belma ve Hatçe. Hatçe saflığı ve onun için bambaşka şey ifade eder. Hatçe aslında Naci'nin savunduğu fikirlere en yakın olan isimdir fakat bir kere karşılaşmışlardır. Mine ise kendisinin tam zıddı bir fikre sahiptir. Mine naciye karşı, naci'nin görüşüyle şunları hissetmektedir:
''bu kız, aramızdaki fikir ayrılığının delice öfkesini yaşıyordu ve beni yeren yazıları da hep bu hınç noktasından idare ediyordu. Bilemem, bu noktada nefrete çalan aşk mı? aşka çalan nefret mi hakim?''
Neyse daha kısaca özetlersek konu şöyle: Hatçe ölümcül bir hastalığa yakalanır ve bu sırada naci ile evlenirler. Hatçe ölür. Naci arayışlara girer. Naci mine'den kopar; belma'dan ise ilk uzaklaşmıştır. Doçentlik tezi kabul edilmez. Asistanlığına istifa eder. Kitabını yayınlayıp meşhur olur fakat bu olayların arasında arayış ve çileleri hep devam etmektedir. islam tasavvufu ve insanlığın beklediği nizam, eseri dahilde ve hariçte çok ses getirir. Naci aklıyla imanını tahkik etmek için çok çabalamıştır fakat bir yerden sonra aklı ve kendi bu işi halledemez olmuştur. Vehimler ve hatarlar arasında boğulmaktadır. Bir mürşit aramaktadır. Bunu kayınbabası hüsmen ağa'ya söyler o da cami cami dolaşmasını söyler. En sonunda da aradığı o mürşiti bir gece vakti Eyüp'te bulur, O da Abdülhakim arvasi hazretleri'dir(kitapta ismi geçmez ama onun dergahı da oradadır)....
Başka şeylere değinecek olursak:
-Kitabın üslubu necip fazıl'ın şiirleriye büyük paralellik göstermektedir. Sert ve lafı gediğine koyan o hitabet ustası kişi romanında da şiirleri kadar başarılıdır. Özellikle tasvirlerin yapıldığım kısımlar Necip Fazıl'ın şiirlerinin dizelerini hatırlatır.
-Kitaba biyografik roman denilirse bence çok yalnış olmayabilir. Ben ve O adlı otobiyografik eserini okuyanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Naci bey'in kendisi, Ressam Abid'in abidin dino olduğunu farketmek çok basit tespitlerdendir. Bir de şu var ki: Necip Fazıl şiirlerinde ve otobiyografisinde bahsettiği, kendisini çoğu zaman buhrana ve sıkıntıya sürükleyen o kadınlardan şiirlerinde ve otobiyografisinde sadece kendisinde uyandırdıkları o sıkıntılı durumları yansıtarak okuyucularına ulaştırır. ben açıkcası kadınlarla olan ilişkisini hep merak etmişimdir. Bu romanı en azından okuyucularına bir fikir verebilir. Kadının islamdaki yeri ve kendisinde sebeb olduğu gitgeller bu romanda çok güzel bir biçimde ifade edilmiştir.
-28 yaşına kadar kendini geliştirmesi için ne ihtiyacı varsa karşılanan fakat yinede içindeki o arayışı durduramayan birinin romanıdır bu roman.
-şeriat ve tasavvufun aslında birbirinden kopmaz olduğunu gösteriri bu roman.
-En büyük eleştiriyi, softa ve yobaz müslümanlar ve cumhuriyet devrinde bu softa ve yobaz müslümanlardan islamı ayırması gerekirken bunu yapmayan ve islamı da toptan yobaz olarak gören rejimedir.
Açıkcası romanda tasavvuftan şeriate, dinlerden felsefelere, siyasetten sosyolojiye, tarihten psikolojiye bir çok konuya değinilir.
Fakat hepsinden de önce bu roman kesinlikle bir ''arayış'' romanıdır. Çölde Leyla'sını arayıp Mevla'sını bulan Mecnun'un 20. asırdaki bir izdüşümü de sayılabilir bir dava kitabı da sayılabilir. Bir çok yönden incelenmesi gerekir.
Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Romanda hatçe'nin hastalığıyla alakalı olan kısım gerçekten kendini romana bırakan insanın gözlerinden yaşlar akmasına sebeb olabilecek bir hissi insanın aklından kalbine döküverir...
Romandan bazı alıntılar:
''Kudsi hadis: Ben insanın en büyük sırrıyım; ve insan benim en büyük sırrım.''
''Allah'a malik olan neden mahrumdur; Allah'tan mahrum olan neye maliktir?..''
''Bu iş Ne akılla olur ne de akılsız...''
''Fırsatı doğmuşken belirtmeliyim ki , bizde devrim dedikleri hareketler, gerçek islam inkılabı olacağı ve yoazlığı tasfiye edip nur heykelini heykeltraşın mermer kitlesi içinden çıkaracağı yerde, bizzat din ve imanı tasfiye yolunda gitmiştir. Bir gün hakiki bir inkılaba zemin açılacak olursa, herk iki kutbun yobazlarını bir arada temize havale etmek ve köklerine kibrit suyu dökmek gerekecektir''
''Şeriatte, ferdden çıkaracak cemiyeti, tasavvufta da cemiyetten gelerek ferdi bulursunuz...''