Çalıntı cümleler geliyor kulağıma. Oturup dinlemek zorunda kalıyorum. Engel olamıyorum kendime ve sonunda kulak verdiğim için hırsıza yardım ve yataklıktan suçluyorum kendimi. Beyin Tutulması diyorum.
Senede kaç kere âşık olunuyorsa o kadar meydana geliyor tutulma. Çıplak seyretmemek lâzım. Çıplaklık samimi değil, masumiyeti öldürüyor ve sonunda masumiyet ölünce tutulma sona eriyor. Tutulma bitince de beyin kapatılıp koltuk altına giriyor. Kazanan yok bu oyunda.
Son zamanlarda beynim çin lokantasında böcek yiyen insanlara benziyor. Kemiriyor içten içe. Her ısırıkta farklı şekillere bürünüyor, tanıyamıyorum kendimi. En son dalgası eksik olmayan bir okyanusu andırıyor. Tam ortasında bir Kız Kulesi, tek umudum Akıntıya kaptırmıyor kendini, kemirgenlerden korkup kaçmıyor, duruyor olduğu yerde. Cesaret aşılıyor, beni yanına çağırıyor. Param yetmiyor tekne kiralamaya. Geceleri tahta çalıyorum köy evlerinin önünden. Beynim zaten tutuklu, ellerim hırsız olmuş ne fark eder. Tahtalar yıkıcı değil, yapıcı. Birleşiyorlar, el ele veriyorlar ve beni umuda taşımaya hazırlanıyorlar. Akıntı beni de korkutmuyor ama tahtaların gücü yetmiyor. Elleri kayıyor birbirinden, su sızıyor aralarından. Batmak çok mühim değil de Kız Kulesi ne olacak şimdi? Bir başına kalacak, öne eğecek yine kafasını. Sorun değil restorasyon edilir diyor birileri. Restorasyon ne bilmiyorum ama gülerek söylüyorlar; iyi bir şey olduğuna inanıyorum. Hiç de öyle olmuyor. Birileri geliyor yine; onların parası var tekne kiralayabilmişler. Rahat ulaşıyorlar Kız Kulesine. Söylesem beni de götürürler miydi acaba? Sanmam. Başlıyorlar çalışmalara, kandırıyorlar onu da beni de. Makyaj yapıyorlar Kuleme. Yapmayın diye bağırıyorum, rüzgâr dağıtıyor sesimi. Rüzgar yapıcı değil, yıkıcı. Tahtalar olsaydı iletirlerdi isyanımı. Kız kulesi makyaj yapmayı sevmez ama gülümsüyor şimdi. Başı dikleşiyor, eskisi gibi ihtişamlı olmasa da. Yüzü gülümsüyor, isteyerek değil makyaj zoruyla. O da mutlu değil biliyorum. Yapaylaştırıyorlar, herkes gibi. Uzaklaştırıyorlar, karakterini değiştiremiyorlar ama. Bastırıyorlar üzerine, çiğniyorlar benliğini. O an geçmişimi yitiriyorum, geçmişimizi. Göz yaşlarıma engel olamıyorum. Kız kulesi de ağlıyor karşımda belki makyajı akar umuduyla; biliyorum. Akmıyor.
Kulemi alıyorlar benden izinsiz. Kim hırsız karar veremiyorum. Ya sadece ben hırsızım ya da herkes hırsız bir tek o hariç. Dalgalara göğüs geren umudum daha fazla dayanamıyor. Üzme beni, dayanabilirdin.
Her sabah geçiyorum karşısına, sahlep söylüyorum bol tarçınlı. Tarçın kokusu huzur verirdi eskiden. Rüzgâr tarçınımı kız kulesine üflerdi. Onda da bir tebessüm. Artık rüzgârlar da düşman bana. Sahlep yetmiyor, bir de kahve söylüyorum. Ben ağlıyorum, karşımda kız kulesi ağlıyor. Kimse görmüyor, bilmiyor. Martılar dumanımı götürüyor ona. O da ağlıyor, deniz kabarıyor. Ben ağlıyorum, kahvem soğuyor.