mustafa kutlu

entry55 galeri
    42.
  1. onsekiznisanikibinoniki... gözüm vitrindeki türk edebiyatı dergisinin nisan sayısına takılıyor. daha doğrusu kapağındaki sakallı yaşlıca adamın resmine. altında kocaman mustafa kutlu hikâyeciliği diye bir başlık. demek bu bey amcamız hikâye yazıyor. hikâye? hani bizim o edebiyatın ilk gelişme evrelerine hapsedip yorgan altına sakladığımız, ancak yıldan yıla oradan çıkarıp edebiyat yarışmalarına iliştirdiğimiz hikâye mi? hikâyenin zamanı çoktan geçmedi mi? artık insanı alıp götüren, bir solukta okunan romanlar moda değil mi?
    daha sonra mustafa kutlu için türk edebiyatı hikâyeciliğinin dönüm noktası diye bir not düşülmüş. şu an çoğunuz gibi önceden nasıl olur da böyle bir adamı duymam diyerek mustafa kutlunun yıllarca örmüş olduğu kozasının içine giriyoruz. amiyane tabirle bir deryaya dalıyor bu dar düşünce ufkumuz, şöyle bir kendine geliyor. hikâye deyip, ağız büküp burun kıvıranlara ise damdan düşme etkisi yapıyor kutlu.
    ne kadar şanslı okurlarız ki kutlu her yıl bir kitap çıkarma geleneği hâlâ sürdürüyor. biraz edebi kaygı biraz da kariyer tutkusuyla hikâye yazarlarının mutlak bir noktadan sonra rotalarını romana çevirmelerinin aksine kutlu inatla, yıllardır sadece hikâye yazıyor ve türk edebiyatı hikâyeciliğinin en vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor.
    hikâye içine roman sığar mı ya da bir hikâye nasıl bu kadar tazim edilebilir gibi sorular soran okuyucular için kutlunun toprak altındaki hazineleri yeni kâşiflerini bekliyor. artık sizin de hikâyeniz başlıyor, ipi hikâyecinin elinde bir uçurtmanın peşinde
    2 ...