.............yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, "fazla bir şey yok, sadece küçük bir yara" gibi telkinlerde bulunur. ama siz arkadaşınız konuşurken de, helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını biliyorsunuzdur. hep bir soru çınlar kafanızın içinde "neden ben, neden ben, neden ben ?"
hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur.
ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var olacaktır. sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki!
artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. vatan sağ olsun yeter.
sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını okursunuz. aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de okursunuz.
pamuk'ları, dink'leri, okursunuz, bizans çocuğuyum diyenleri duyar, ali kemallere tanık olursunuz, "koçlar gibi satanları"görürsünüz. .
türk bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. başlarına çuvallar geçirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan türk askerlerini görürsünüz.
bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.
onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara "bayrak" diyenleri görürsünüz, "uçaklarını çek", "valiyi çek" diyen başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz.
bu da yetmez türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından,"çete" diye suçlandığını, yargılandığını görürsünüz.
yok, yok bu da yetmez. askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece "ben bir şey yapmadım" demelerinin esas kabul edilip, "suçsuz" sıfatıyla serbest bırakıldığını görürsünüz.
susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.
gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar.
sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. sorgulamaya başlarsınız: "biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?"diye sorarsınız kendinize.
onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz.
bu vatan onların da vatanı değil mi?
onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi? diye sorarsınız kendi kendinize.
sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza": vatan, sana canim feda"
geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.
siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.
yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz;
"...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!" haberi aslında o kadar da kısa değildir.
sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna "şehit" deyip türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır.
ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, "ne için?" dendiğinde "vatan için" diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir.
sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir.
asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır.
ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, türk vatanı ve türk bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak.
gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. masalarda oturup "aydınca" sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi?
bir an için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye "siz" diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum.
"siz" kim misiniz?
siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz!
biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz.
"siz" de bilin ki biz asla unutmayacağız.